Türk milletinin hafızasına Çanakkale geçilmez olarak yazılacak bu slogan 18 Mart 1915’teki nihai boğaz muharebesi sonrasında ortaya çıkmıştır. Çanakkale boğazında sürekli devam eden küçük çaplı çıkarma harekâtları başarısız olması üzerine donanma tabyalara bomba yağdırmıştı. Lord Kitchener, 29. Tümen’in hareketine müsaade ederken, ertesi gün bu tümenle birlikte Anzak Kolordusu ile Fransız Tümeni ve İngiliz Kraliyet Deniz Tümeni’nin oluşturacağı Akdeniz Seferi Gücü Komutanlığı’na Sir Ian Hamilton’u tayin etmiştir.
Çanakkale muharebelerinin mimarı Churchill’in, Hamilton’un Çanakkale’ye mümkün olduğu kadar çabuk gitmesi konusundaki ısrarı vardır. Churchill, muhtemelen bu başarının kendisine ait olmasını istiyordu. Hamilton, hazırlıklarını yapmaması ve kurmay heyetinin daha teşekkül etmemesine rağmen, tayin edildiği gününün ertesi trenle Londra’dan hareket etmiş, 17 Mart 1915’te Mondros Limanı’na varmıştır.
Deniz harekâtı için denizdeki hazırlıklar da hız kazandı. 4 Marttan itibaren, bombalanan tabyaların tahrip faaliyetlerinden vazgeçilerek Boğaz’ın orta savunma hattında bulunan mayınların temizlenmesine çalışılmıştı. Boğazların mayın tarama işlemlerinde beklenenden daha çok zorluklarla karşılaşılıyordu. Taarruz gemilerinin boğazın her iki yanındaki seyyar topları susturamaması boğazda mayın temizleme işlerini sivil teknelerle yapılmaya itiyordu. Bu tekneler Boğaz’daki şiddetli akıntıya karşı fazla yol da alamıyorlardı. Mayınları temizlemek için mayınlı alanın üzerine çıkıp sonra akıntıdan yararlanarak aşağı doğru tarama işlemine geçiyorlardı. Mayın tarama için destroyerlerin kullanılma girişimleri başarısız olmuştu. Orta Savunma Hattı’nın başındaki mayınlı alanın gündüzleri temizlenmesinden Martta vazgeçilmiş ve iş geceye alınmıştı Amirallik Dairesi’nde Churchill sabırsızlanmaya başlamıştı. 13 Martta Carden’e gönderdiği özel ve gizli bir telgrafındaki “Boğaz’ın en dar yerine kadar olan mayınların temizlenmesinde verilen yaklaşık üç yüz kayıp pek küçük bir bedeldir. Bu iş, can ve küçük tekne kaybına bakılmadan yapılmalıdır ve ne kadar çabuk tamamlanırsa, o kadar iyi olacaktır.” şeklindeki ifadesi bu konuda Churchill’in hırsını ve aceleciliğini açıkça göstermektedir.
Bu harekâtın öncelikli hedefinde, mayınlı alanların gündüz donanmanın yoğun ateşi altında temizlemek ve boğazın en dar kısımlarında ki Türk savunmalarına tüm kuvvetleriyle taarruz edilmesiydi. Aynı zamanda boğaz geçildiği andan itibaren geniş çaplı kara harekâtına da başlanacaktı.
15 Marta gelindiğinde Churchill’in Amiral Carden’e gönderdiği telgrafa Carden aynı günde cevap vermiş ve havalarında müsait olması durumunda 17 Martta Boğaz’a harekâtın yapılacağı şeklindedir. Diğer taftan stres ve ümitsizlik nedeni ile harekâttan bir gün önce sağlığı bozulan Amiral Carden’in yerine Müttefik Donanması’nın emir ve komutası Amiral J. M. De Robeck’e verilmiştir. Churchill, De Robeck’i 17 Martta bu tayin işinden haberdar ederken, yapılacak taarruzun kendisi tarafından da uygun ve mümkün olduğuna dair güvence istemiştir. Amiral de cevabında kendinden emin bir şekilde havanın müsait olması durumunda ertesi gün taarruza başlayacağını bildirmiştir.
Aynı gün 17 Martta Bozcaada’ya gelen Hamilton’un ve Fransız Tümeni komutanı General De Amade’in de katılımıyla Queen Elizabeth’te bir toplantı yapılmıştır. Yeni komutan bu toplantıda savaşın kaderini belirleyecek olan seyyar bataryalara da dikkat çekmiştir. Amiral, istihkamları susturabileceğini ama mayınlı bölgenin temizlenip girildiğinde seyyar bataryaların tehlikeli olacağını belirtmektedir.
Müttefik kuvvetlerinin her türlü hazırlıkları devam ederken Türk tarafı da boş durmamış boğaza yönelik her saldırıdan ders çıkartmıştı. Müstahkem Mevkii Komutanı Cevat Paşa gerekli tedbirleri alma yoluna gitmişti. Bu tedbirler çerçevesinde 26 Şubata kadar 10. mayın hattı da döşenmişti. Savaşın neticesini belirleme konusunda önemli bir rolü olan 11. Mayın hattı ise, Erenköyü Koyu’na döşenecektir. Burası en güçlü tabyamız olan Anadolu Hamidiyesi’nin ölü alanında kaldığı gibi, Erenköy ve Rumeli kıyısında Tenger Deresi kesimindeki obüsler tarafından da ateş altına alınamıyordu. Ayrıca koy, ilk bombardımanlardan itibaren, muharebe gemilerinin manevra yaptıkları bir yer olma özelliğine de sahipti.
Türk savunma sisteminde ki bu eksiklikten yaralanmak isteyecek müttefik donanması bu koya sığınarak Türk topçusundan korunmalarının önlenmesi gerekmekteydi. Bu sebeple Nusret Mayın Gemisi, 7-8 Mart gecesinde sabaha karşı sis ve yağmur yüzünden elverişsiz bir hava nedeniyle donanma gemilerinin Boğaz’da bulunmadıkları sırada, Yüzbaşı Hakkı komutasında 05:00 ile 07:30 arasında 26 adet mayını yüz metre aralıkla, Erenköyü Koyu’na diğerlerinden farklı olarak Boğaz’ın orta hattına dikey değil kıyıya paralel olarak dökmeyi başarmıştır. İngilizlere göre sayısı 20 olan bu mayınların, seferin tâlihi üzerindeki etkisi ölçülemez. Zira bu mayınlar seferin aylarca devam edecek bir kara harekâtına dönüşmesinin başlıca sebebidir.
18 Marttan Önce Müstahkem Mevki komutanlığı 230 topu Boğazın her iki tarafınada yerleştirmiştir. Dardanos, Erenköy, Baykuş ve Tenger civarlarında birçok sahte batarya oluşturulmuştur.
Batarların bu şekilde dizayn edilmesinin yanında kara harekatına karşıda hazırlıklar yapılıyordu.Merkezi Anadolu Yakasında bulunan 9. Tümen Gelibolu birliklerini sağ ve sol müfrezeleri adı altında,Yarbay Mustafa Kemal emrinde bulunan 19. Tümen’de çıkarmaya karşı hazır bulunmaktadır. Bataryaların yerleştirilmesinin yanında, muhtemel bir çıkarmaya karşı da hazırlıklar yapılmıştı. Karargâhı Anadolu Yakası’nda bulunan 9. Tümen’in Gelibolu’daki birlikleri sağ ve sol Yarımadanın dış sahillerinin savunması ise Esad Paşa komutasındaki 3. Kolordu’nun birlikleri ile 11. Tümen’in göreviydi.
17-18 Mart gecesi Akyarlar ile Kepez Körfezi arasındaki bölgeye müttefik mayın tarama gemileri yeniden mayın taraması yapmış, o gecenin sabahında da bu bölgenin temiz olduğuna dair donanmaya rapor verilmişti. Savaşın kaderini ise bu bölgeye Nusret Mayın Gemisi’nin on gün önce döktüğü, İngiliz resmî tarihinin “Elim bir talihsizlik eseri olan yirmi mayından ibaret keşfedilemeyen bu hat” diye ifade ettiği 26 mayın tayin edecekti.
Harekâtın başlangıcı olarak belirlenen 17 Marttan bir gün önce Amiral Carden’in hastalanması üzerine yerine yardımcısı Amiral De Robeck’in tayini ve yeni bir değerlendirme yapma ihtiyacı, harekâtın 18 Martta başlamasına sebep olmuştur. Harekatta kesin bir sonuç almak isteyen Müttefikler Hava koşullarının iyi olduğu 18 Mart günü saat 11:30 da 1. Hattaki en kuvvetli dört gemi, Queen Elizabeth, Agamemnon, Lord Nelson ve lnflexible Boğaz’ın en dar yerindeki kalelere, 14.000 yardadan biraz fazla bir mesafeden ateş açtıktan birkaç dakika sonra 1. hattın destek gemileri Triumph ve Prince George da bu uzun mesafeden bombardımana katılacaklardı. Plan gereği daha sonra Amiral Guepratte’ın kumanda ettiği Suffren, Bouvet, Charlemagne, Gaulois, Cornvallis ve Canopus adlı Fransız gemilerinden oluşan 2. hat ise 1. hat muharebe gemilerinin arasından geçerek, boğazı daha yakın yerden dövmeye başlayacaktı.
Bu iki genel hattın İngiliz zırhlılarından oluşan ihtiyatı, 3. hattın Vangeance, Irresistible, Albion, Ocean adındaki İngiliz gemileri, bu gemilerin ardından daha sonra Boğaz’a girerek harekâtı bitirecek ve nihayet Boğaz geçilecekti. Müttefikler, hücum için 16 büyük geminin yanında, birçok muhrip ve yardımcı gemiyi de Mondros Limanı’nda hazırlamışlardı.
Deniz Muharebe alanını görmek için 18 Mart sabahı 04:00 civarında Limni Adası’na gelen Hamilton, Mondros Limanı’nda gördüğü manzarayı “Hayatımda o kadar çok savaş gemisi ve yardımcı gemilerin bir arada toplandığını hiç görmemiştim.” diyerek tasvir etmektedir.
Türk tarafı daha etkili bir harekâtı beklemekle birlikte bunun zamanlamasını tahmin edemiyordu. Böyle bir zamanda Başkomutanlık Karargâhı Hava Müşaviri görevinde bulunan Yüzbaşı Serno 17 Martta İstanbul’dan bir torpidobotla Çanakale’ye gelemiştir. Yüzbaşı Serno, Çanakkale’ye yeni gelmiş üç Alman uçağını hazırlayarak denizin berrak havanın da müsait olduğu 18 Mart sabahı hava ışımadan, Bozcaada yönünde keşif uçuşuna çıkmış, muharebe gemilerinin prova düzeninde Boğaz’a doğru harekât etmekte olduğunu, gemilerin Boğaza girmeden saatler öncesi Müstahkem Mevki Komutanlığına bildirmişti. Bu keşif, Türk Boğaz savunmasını 18 Mart sabahı bir baskından kurtarmıştır.
Ağır adımlar yaklaşan müttefik donanması Boğaza giriş yaparak. O derin sessizliğini 11:30 da Triumph zırhlısının ateşi bozmuştu. Artık tarihi gün başlamış ve hiç kimse bu günün sonu tahmin edemiyordu. 1. hat devreye girerek ilk manevrayı yaptı en büyük gemi Qeen Elizabeth, Anadolu Hamidiye tabyasını bombardımana tuttu. Agememnon Rumeli Mecidiye Tabyası’nı, Lord Nelson Namazgâh Tabyası’nı, Inflexible ise Rumeli Hamidiye Tabyası’nı kendine hedef seçmiş ve bütün güçleriyle aralıksız ateş altına almışlardı. 380 milimetrelik gülleler, düştükleri yerlerde derin çukurlar açıyor, toprağın altını üstüne getiriyordu. Gemilerin, tabyaların menzilleri dışında olması, bu ateşe karşılık verilmesine imkân vermiyor, ara sıra tabyalardan askerin şevkini artırmak için ateş açılsa da hedefin çok ötesinde denize düşüp, sadece büyük bir su kütlesini metrelerce havaya kaldırıyordu. Öğleden sonra 1. hat bombardımanı Fransız gemilerinden oluşan 2. hatta bırakılmıştı. Bu zamana kadar Rumeli merkez tabyalarında büyük hasarlar meydana gelmiş, Rumeli Hamidiye Tabyası’nın iki topu, muharebe dışı kalmış, Çimenlik Tabyası’nın cephaneliği vurulmuştu. Anadolu Hamidiye Tabyası’nın kışlası da isabet almıştı.
Maalesef bu savaşta bir denklikten söz etmek mümkün değildi. Bir taraftan 380 milimetrelik toplar ve bitmek tükenmek bilmeyen binlerce cephanesi olan dünyanın en güçlü donanması, diğer tarafta eski model olan ve çapları menzili yetersiz olan bir kara topçusu Bu, donanmayla kara topçuları arasında süren bir muharebe idi. Boğaz’ın yakın çevresinde her yerden ateş ve toz bulutları yükseltmekte, Çanakkale ve Kilitbahir şehirleri, atılan mermiler nedeni ile yanmaktaydı. Devasa topların çıkardığı korkunç sesler, kulak zarının tahammül boyutlarını aşıyordu. Bu toplar 10-12 metre çapında ve 3-4 metre derinliğinde çukurlar açmaktaydı. Özellikle, Queen Elizabeth’in 380 milimetre çapındaki topları Anadolu Hamidiye Tabyası’nı şiddetle ateşe almış, Çanakkale şehri de bundan nasibini almıştı.