TAHLİYE VE ZAFER

İngiliz komuta kademesi 9 Ağustosta Anafartalar’da, 10 Ağustos sabahı da Conkbayırı’nda alınan ağır mağlubiyetler üzerine, hararetli tartışmalar ve istişareler yapmışlardı. Devam eden günlerde Anafartalar ve Kireçtepe istikametlerine yeni taarruzlar icra etmiş olsalar da, Yarımada’da bundan sonra yapılan muharebelerde kayda değer bir ilerleme sağlanamayacaktır .

Hamilton hâlâ Suvla Ovası’nı kuşatan tepelerden Türklerin atılacağına inanmaktadır. Bu çerçevede 15 Ağustosta Kireçtepe’ye yeni bir taarruzda bulunmuştur. Harekât bütün ısrarına rağmen sonuçsuz kalmıştır. Bu başarısız taarruzdan sonra çıkarma hedeflerinin gerçekleşmesinin mümkün olmayacağı anlaşılacak birkaç teşebbüsten sonra Eylül ayı ile birlikte Yarımada’da bu çaplı başka bir harekât olmayacaktır. Bu arada Türk birliklerine 7 ve 12. Tümen’den başka 5. Tümen de takviye olarak gelmiştir.

Kireçtepe’de verilen kanlı muharebeler İngiliz komuta kademesinde yaprak dökümünü başlatmıştır. Kitchner muharebelerin sonucunu beklemeden 15 Ağustosta 9. Kolordu Komutanını, Hamilton’a gönderdiği telgrafla görevden almıştır . Stomford’un görevinden alınmasını diğerleri takip edecektir. Generalin yerine 29. Tümen Komutanı De Lisle vekâleten getirilmiştir. Stopford, kurmay subayı Reed ile 16 Ağustosta Suvla’dan ayrılmıştır. 10. Tümen Komutanı Mahon ise, Lisle’den daha kıdemli olduğunu ileri sürerek görevinden affını istemiştir.

Bu görevden alma ve istifaları, diğerleri takip etmiştir. 53. Tümen Komutanı General Lindley 17 Ağustosta kolordu komutanı ile birlikte çalışamayacağını beyanla istifa etmiş, 34. Tugay Komutanı Sitwell ise görevden alınmıştır. Aspinall açık bir şekilde bu değişiklerin geç kaldığını beyan ettikten sonra 16 Ağustosta muharebenin kaybedildiğini yazacaktır. Cephedeki bu komuta kademesi ile birlikte Ağustos ayının sonuna kadar devam eden muharebelerde İngiliz birlikleri hedeflerine ulaşamayacaktır. İtilâf devletleri bütün hazırlıklarına rağmen başarısız olmuş, bu ise Londra’da da sorgulanmaya başlamıştır.

Savaşın diğer cephelerinde de durum pek iç açıcı değildir. Ayrıca Rusya, İngiltere ve Fransa’ya da güvenmiyordu. Zira Rusya, İngiliz ve Fransızların kendi hesaplarına göre çalıştığını kabul etmekteydi.

Cephede her ne kadar açıktan söylenmese de bazı subaylar artık Boğaz’a ulaşmak fırsatının kaybolduğunu, İstanbul’un artık ümitsiz bir rüya olduğunu düşünmeye başlamışlardır. Cephedeki şartlar da zorlaşmaya başlamıştır. İshal yaygınlaşmış, başkomutanından erine kadar herkes hastalanmıştır. Şiddetli sıcakla uzun ve yorucu muharebeler, toz ve sinekler ile birbiri ardına yaşanan başarısızlıklar, kıtaların moralini bozmuştu. Mevcut kıtalarla yeni bir taarruz mümkün görünmüyordu. Yenilerinin gönderilmesi konusunda ise Londra daima mütereddit davranmaktaydı.

Ağustos muharebelerinin başarısızlığından itibaren haftalar geçmişti ama henüz bir karar verilmemişti. Kış mevsiminin yaklaşması ve Almanya’dan gelecek mühimmat İngiliz hükümetini düşündürmeye başlamıştı. Bir şey yapılmadan geçen günler durumu iyice sıkıntıya sokabilirdi. Kış bütün şiddetini gösterdiğinde ne bir çıkarma yapılabilir ne de sayısı yüz binler ile ifade edilen ordunun rahat bir şekilde tahliyesi mümkün olurdu. Bu çerçevede Lord Kitchner Ian Hamilton’a 11 Ekim’de telgraf çekerek bir tahliye yapılması durumunda kaybın ne kadar olacağını sormuştur. Hamilton cevabî telgrafında tahliye sırasında kuvvetlerin yarısının feda edilebileceği bildirmiştir.

Artık Hamilton’un da durumu tartışılmaya başlanmıştır. Zira ortada bir mağlubiyet söz konusudur ve bunun da bir sorumlusu olmalıdır. 14 Ekim’de toplanan Çanakkale Komitesi, Hamilton’un görevden alınarak yerine General Charles Monro tayin edilmiştir.

Bu tayinle birlikte Çanakkale Seferi’nin neticesinin nasıl biteceği de belli olmuştur. Tek sorun ne zaman olacağıdır. 30 Ekim sabahı vaziyeti bizzat görmek için Gelibolu Yarımadası’na çıkmıştır. W Sahili’ne çıkan generali, burada gördükleri çok etkileyecektir: Açık bir sahil, çürük iskeleler, el ile çıkarılan mühimmat ve malzemeler, bunaltıcı tozlar kalabalık meydanlar… Bütün bunlar onda tahliye konusunda ısrar etmek gerektiği fikrinin yerleşmesinde etkili olmuştur. General Monro Suvla’dan İmroz Adası’na döndüğünün ertesi günü Lord Kitchner’e çektiği telgrafta Boğaz harekâtının tehirini talep etmiştir. Monro yapılacak bir taarruzun bundan sonra bir baskın tesirinden uzak olacağını, hiçbir derinliğinin de bulunmayacağını, üstelik havaların soğumasının takviye kıtaların da çıkarılmasına engel olacağını beyan ettiği telgrafında, tahliye ile ilgili fikrini ifade etmiştir.

General Monro kendi arzumuzla yapılan bir tahliyenin Müslüman kamuoyunda yapacağı aksi tesir baskı altında ve ağır bir muharebe ile denize dökülmenin yaratacağı tesire oranla pek az olacağını hatırlatmıştır.

Monro’nun raporu Kitchner’de bir şaşkınlık yaratmış, kendisinin 5. Ordu Komutanlığı’ndan alınmasına neden olmuştur. Onun yerine tahliye aleyhinde bulunan General Birdwood atanmıştır.

Gelibolu’ya hareket etme kararı alan Lord Kitchner, yolda hâlâ Çanakkale’de bir başarı ihtimali üzerinde durmuş, bu konuda çalışmıştır. 9 Kasımda Mondros’a varan Kitchner, on iki gün boyunca cephede incelemelerde bulunmuş, 22 Kasımda ise Anzak ve Suvla’nın boşaltılması, Seddülbahir’in ise elde tutulması kanaatine varmış, hükümete de bu yönde bir rapor sunmuştur.

General Monro Mısır hariç, Akdeniz’deki bütün birliklerin komutanı olarak atanmış Birdwood’a Çanakkale’nin tahliyesini yapmak üzere Çanakkale Ordusu’nun komutanlığında kalması görevini verdikten sonra, 24 Kasımda İngiltere’ye hareket etmiştir. Bütün bu gelişmeler neticesinde bir an önce bir tahliye kararın alınması gerekliliğine artık herkes inanmaya başlamıştı. 7 Aralık’ta toplanan kabine Monro’nun ilk raporunu verdiği tarihten 37 gün sonra, tahliye kararı almış; karar aynı gün Mondros’da bulunan Monro’ya, telgrafla bildirilmiştir .
Bu aşamadan sonra müttefikler cepheyi büyük bir gizlilikle tahliyeye başlayacaktır. İlk tahliye edilen birlikler, Arıburnu ve Suvla’daki birlikler olmuştur. Tahliye kararının alınması ile birlikte her gece birlikler ve malzemeler gemilere bindirilerek Limni Adası’na nakledilmiş, en son 20 Aralıkta Arıburnu ve Suvla’daki bütün birlikler boşaltılmıştır. Yarımada’nın Seddülbahir bölgesinde başlayan tahliye işlemi ise 9 Ocak 1916’da bitirilmiştir. Düşman tamamen Türk topraklarını terk etmiştir. Zafer Türk milletinin olmuştur.