Yavuz muharebe kruvazörü ( Goeben)

Yavuz Muharebe Kruvazörü, Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’na girmesinde önemli rol oynayan savaş gemisidir.

Alman İmparatorluk Donanması için kardeş gemisi SMS Moltke ile beraber 1911’de Hamburg tersanelerinde yapılan Moltke sınıfı iki gemiden biri olan SMS Goeben, önceki nesil Alman savaş kruvazörü SMS Von der Tann ile benzer bir tasarıma sahipti; ancak boyutları daha büyük, zırh koruması daha fazlaydı ve üzerinde iki ana top bulunan fazladan bir tarete sahipti. İngiliz rakibi Indefatigable sınıfı muharebe kruvazörlerine kıyasla Goeben ve Moltke kayda değer biçimde daha büyük ve daha zırhlıydılar.

1912’de SMS Goeben, hafif kruvazör SMS Breslau ile birlikte Alman Akdeniz Savaş Filosu’nu oluşturdu ve Balkan Savaşları boyunca Akdeniz’de devriye görevi üstlendi. 28 Temmuz 1914’te I. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla Goeben ve Breslau İngiliz Akdeniz Donanması’nın takibinden kaçarak İstanbul’a ulaştılar. İki gemi 16 Ağustos 1914’te Osmanlı Donanması’na verildi. SMS Goeben, Osmanlı hizmetine girdiğinde Yavuz Sultan Selim veya kısaca Yavuz adını aldı. 1936 yılında adı resmen TCG Yavuz (“Türkiye Cumhuriyeti Gemisi Yavuz”) olarak değiştirildi. 1938 yılında Mustafa Kemal Atatürk’ün naaşını İstanbul’dan İzmit’e taşıdı. Yavuz, 1950 yılında hizmetten çekilene dek Türk Donanması’nın bayrak gemisi olarak görev yaptı.

TCG Yavuz, Alman hükümetinin Türkiye’nin gemiyi geri almaları teklifini reddetmesinin ardından 1973-1976 yılları arasında söküldü. Alman İmparatorluk Donanması tarafından inşa edilen gemilerin en son söküleni olan Yavuz, aynı zamanda tüm muharebe kruvazörleri ve drednotlar arasında en uzun süre hizmette kalanıdır.

İnşası

Alman İmparatorluk Donanması, üçüncü Alman savaş kruvazörü olan Goeben’i 8 Nisan 1909’da “H” geçici adı ve 201 inşa numarasıyla Hamburg’daki Blohm & Voss tersanesine sipariş verdi. Omurgası 19 Ağustos’ta kızağa kondu, teknesinin inşası tamamlandıktan sonra gemi 28 Mart 1911’de denize indirildi. Donatımının tamamlanmasının ardından 2 Temmuz 1912’de Alman Donanması’na katıldı.

Goeben 186.6 metre uzunluğunda, 29.4 metre genişliğinde ve tam yükle 9.19 metre su çekimine sahipti. Geminin normal ağırlığı 22,616 t (22,259 long ton), tam yüklü ağırlığı 25,300 t (24,900 long ton) idi. Goeben, toplam 52,000 shp (39,000 kW) güç üreten iki set Parsons buhar türbini ve 24 kömürle çalışan Schulz-Thornycroft buhar kazanı ile maksimum saatte 25.5 deniz mili (47.2 km/sa; 29.3 mil/saat) hıza ulaşabiliyordu. Geminin maksimum menzili ise saatte 14 deniz mili (26 km/sa; 16 mil/saat) hızla 4,120 deniz miliydi (7,630 km; 4,740 mil).

Geminin ana bataryası, beş ikiz tarette toplam 10 adet 28 cm’lik (11 inç) toptan oluşuyordu. İkincil silahları geminin ortasında kazamatlarda yer alan 12 adet 15 cm’lik (5.9 inç) top ile başta, kıçta ve kumanda kulesiyle kaptan köşkü etrafında yer alan 12 adet 8.8 cm’lik (3.5 inç) toptan oluşuyordu. Gemide ayrıca su hattının altında dört adet 50 cm’lik (20 inç) torpido tüpü bulunmaktaydı.

Balkan Savaşları

Ekim 1912’de Birinci Balkan Savaşı’nın başlamasıyla Alman Genelkurmayı, Alman gücünü Akdeniz’de gösterecek bir Akdeniz Kuvveti  kurulmasına karar vererek Goeben ile hafif kruvazör Breslau’yu İstanbul’a gönderdi. İki gemi 4 Kasım’da Kiel’den yola çıkarak 15 Kasım 1912’de İstanbul’a vardılar. Nisan 1913’ten sonra Goeben, aralarında Venedik, Pola ve Napoli’nin de bulunduğu birçok Akdeniz limanını ziyaret ettikten sonra Arnavutluk sularına yöneldi. Bu yolculuğun ardından filo tekrar Pola’ya döndü ve 21 Ağustos-16 Ekim 1913 arası bakım için Pola’da kaldı.

29 Haziran 1913’te İkinci Balkan Savaşı’nın başlamasıyla Akdeniz Kuvveti tekrar bölgede konuşlandı. 23 Ekim 1913’te Konteramiral Souchon kuvvetin komutasına geçti. Goeben ve Breslau Akdeniz’deki faaliyetlerine devam etiler ve I. Dünya Savaşı başlayana kadar 80 civarında liman ziyaret ettiler. Donanma, Goeben’i kardeş gemi SMS Moltke ile değiştirmeyi planladıysa da, Avusturya Arşidükü Franz Ferdinand’ın 28 Haziran 1914’te Saraybosna’da suikasta uğraması ve ardından Büyük Güçler arasında gittikçe tırmanan gerilim bu planın uygulanmasını engelledi.

Suikastin ardından Amiral Souchon Müttefik Güçler ile Üçlü Entente arasında savaşın kaçınılmaz olduğunu değerlendirdi ve gemilerine bakım için Pola’ya gitme emrini verdi.  Almanya’dan gelen mühendisler gemi üzerinde bakım çalışması yaptı.  Goeben’in 4,460 kazan tüpü değiştirildi ve genel bakımı yapıldı. Bakımların tamamlanmasının ardından gemiler Messina’ya doğru yola çıktılar.

Birinci Dünya Savaşı

Goeben ve Breslau’nun takibi

II. Kayzer Wilhelm, savaş çıkması durumunda Goeben ve Breslau’nun ya batı Akdeniz’de akınlar yaparak Kuzey Afrika’daki Fransız askerlerinin Avrupa’ya dönmesini engellemesini,  ya da Cebelitarık’tan geçip Atlas Okyanusu’na çıkarak Alman sularına dönmesini emretmişti. Hangisinin yapılacağı filo komutanının taktik duruma göre vereceği bir karardı.  3 Ağustos 1914’te iki gemi Cezayir’e doğru yoldayken Amiral Souchon Almanya’nın Fransa’ya savaş ilan ettiği haberini aldı. Kayzer’in emrine uyan Goeben Philippeville (bugünkü Skikda, Cezayir) kentini 10 dakika boyunca bombaladı. Bu sırada Breslau da Bône (bugünkü Annaba) şehrini bombalamaktaydı.  Kayzer’in emirlerini açıkça hiçe sayan amiraller Alfred von Tirpitz ve Hugo von Pohl, Kayzer’e bilgi vermeden Souchon’a bombardımanın ardından İstanbul’a hareket etme emri verdiler.

Goeben’in İstanbul’a ulaşacak kadar kömürü olmaması sebebiyle Souchon, gemilerini Messina’ya yönlendirdi. Almanlar, İngiliz muharebe kruvazörleri HMS Indefatigable ve HMS Indomitable ile karşılaştılar, ancak Almanya henüz İngiltere ile savaşa girmediği için bir çatışma olmadı. İngiliz gemileri Goeben ve Breslau’yu takibe aldılar, fakat Almanlar İngilizlerden kaçmayı başararak 5 Ağustos’ta Messina’ya vardılar.

Messina’da yakıt ikmali, İtalya’nın 2 Ağustos’ta tarafsızlığını ilan etmesi sebebiyle karmaşık bir hal aldı. Uluslararası kanunlara göre savaş gemileri tarafsız bir limanda en fazla 24 saat kalabilirdi.  Limandaki Alman taraftarı İtalyan denizcilik otoritesi, Goeben ve Breslau’nun limanda 36 saat kalarak bir Alman kömür gemisinden kömür ikmali yapmalarına izin verdi.  Fazladan geçirilen zaman dahi Goeben’in kömür depoları İstanbul’a ulaşacak kadar yakıtla doldurulamamıştı, bu sebepten Amiral Souchon Ege Denizi’nde bir başka Alman kömür gemisiyle bir buluşma ayarladı.  Fransız komutan Amiral Lapeyrère’nin Almanların ya Akdeniz’den çıkış yapacağı ya da Pola’ya giderek Avusturya donanması ile buluşacağı düşüncesi sebebiyle Fransız Akdeniz filosu batı Akdeniz’de kaldı.

Souchon’un iki gemisi, 6 Ağustos gününün erken saatlerinde Messina Boğazı’nın güneyinden geçerek limandan ayrılıp Doğu Akdeniz’e doğru yola çıktılar. Peşlerindeki iki İngiliz muharebe kruvazörü 100 mil gerilerindeydi, üçüncü İngiliz muharebe kruvazörü HMS Inflexible ise Bizerta, Tunus’ta kömür almaktaydı. Souchon’un yolundaki tek İngiliz kuvveti Tümamiral Ernest Troubridge komutasında zırhlı kruvazörler HMS Defence, HMS Black Prince, HMS Duke of Edinburgh ve HMS Warrior’dan oluşan 1. Kruvazör Filosu’ydu.

Almanlar, Troubridge’i şaşırtmak amacıyla öncelikle Adriyatik Denizi’ne yöneldiler. İngiliz filosu, Almanları Adriyatik’in girişinde karşılamak için yola koyuldu. Hatasının farkına varan Troubridge, rotasını tersine çevirdi ve hafif kruvazör HMS Dublin ve iki destroyerine Almanlar üzerine torpido saldırısı yapma emrini verdi. Breslau’nun gözcülerinin İngiliz gemilerini farketmesi üzerine iki Alman gemisi de karanlıktan yararlanarak takipçilerinden kaçmayı başardılar. Goeben’in 28 cm’lik toplarına karşı elindeki dört eski zırhlı kruvazörle çıkmanın intihar olacağını düşünen Troubridge 7 Ağustos günü erken saatlerde kovalamacayı bıraktı. Souchon için İstanbul yolu böylece açılmış oldu.

Goeben, Nakşa açıklarında kömür depolarını doldurdu. 10 Ağustos günü öğleden sonrası iki gemi Çanakkale Boğazı’na girerek bir Osmanlı öncü gemisi rehberliğinde Marmara Denizi’ni geçtiler. Tarafsızlık kurallarının çevresinden dolanmak için 16 Ağustos’ta Almanlar iki geminin Osmanlı Donanması’na katıldığını ilan ettiler. 23 Eylül’de Amiral Souchon Türk donanmasının komutasına getirildi. Goeben yeniden adlandırılarak Yavuz Sultan Selim, Breslau ise Midilli isimlerini aldılar. Gemilerin Alman mürettebatı Osmanlı üniformaları giydiler ve fes taktılar.

Karadeniz Operasyonları

1914

29 Ekim’de Yavuz, Çarlık Rusya’sına karşı ilk operasyonuna çıkarak Sivastopol limanını bombaladı. Bombardıman sırasında Osmanlı İmparatorluğu henüz müttefik devletlerle savaşa girmemişti. Bombardıman sırasında 25.4 cm’lik (10 inç) bir top mermisi Yavuz’un arka bacasına isabet etti, ancak patlamadı ve önemsiz bir hasara yol açtı. Geminin aldığı başka iki isabet de küçük çaplı hasar yarattı. Yavuz ve eskortları bombardıman sırasında aktif olmayan bir Rus deniz mayını tarlasından geçtiler.  Türk sularına dönüş yolunda Yavuz, Rus mayın gemisi Prut ile karşılaştı, ancak Prut güvertesindeki 700 mayınla kendini batırdı.  Bu karşılaşma sırasında Prut’a eskortluk yapan Rus destroyeri Leytenant Puşçin ise Yavuz’un ikinci bataryasından açılan ateşten isabet eden iki 15 cm’lik mermi ile hasara uğratıldı. Bombardımana tepki olarak Rusya, 1 Kasım’da Osmanlı Devleti’ne savaş ilan ederek Osmanlı’nın I. Dünya Savaşı’na katılmasına sebep oldu. 3 Kasım’da Fransız ve İngiliz gemileri Çanakkale Boğazı’ndaki Türk savunma tabyalarını bombaladı, iki gün sonra da resmen savaş ilan ettiler.  Prut ve Leytenant Puşçin gemilerinin başına gelenleri göz önünde bulunduran Rusya, tüm Karadeniz filosunu bir araya toplayarak Yavuz’un tüm donanma gemilerini teker teker batırmasının önüne geçmeye çalıştı.

Yavuz ve Midilli, 18 Kasım’da Trabzon’un bombardımanından dönen Rus Karadeniz Filosu’yla Kırım’ın 17 deniz mili (31 km; 20 mil) açığında karşılaşarak Sarıç Burnu Muharebesi’ne girişti. Öğle saatleri olmasına rağmen hava sisliydi ve filoların büyük gemileri birbirlerini ilk başta göremediler. Rus Karadeniz Filosu, 1905 Rus-Japon Savaşı’nın deneyimiyle savaştan önce birçok geminin ateşinin bir ana gemi tarafından yönlendirilerek tek bir düşman üzerine yoğunlaştırılmasına dayanan bir savaş taktiği geliştirmişti. Rus zırhlısı Evstafi, filonun ana gemisi Ioann Zlatoust zırhlısı Yavuz’u görene dek ateş etmedi. Ana gemiden Evstafi’ye ulaşan hatalı atış komutları, geminin kendi hesabı olan 7.000 metreden 4.000 metre fazlasına göreydi, bu sebepten Evstafi, Yavuz dönüp ana bataryasından ateş etmeye başlamadan önce kendi hesaplarına göre ateş açtı.  Rus gemisinin ilk salvosundan bir 12 inçlik mermi, Yavuz’un 15 cm’lik ikincil bataryalarından birinin kazamat zırhını kısmen delerek ateşlenmeye hazır cephanelerin bir kısmını havaya uçurdu ve silahın tüm mürettebatının ölümüne yol açan bir yangın başlattı.  Toplam 13 mürettebat öldü, üç mürettebat ise yaralandı.

Yavuz ateşe karşılık verdi ve Evstafi’yi orta bacasından vurdu; isabet eden mermi bacadan geçip ateş kontrol telsizinin antenini parçaladı. Telsiz bağlantısını kaybeden Evstafi, Ioann Zlatoust’un hatalı menzil ölçümünü düzeltemeyince filonun geri kalanı ya hatalı atış komutlarını kullandılar ya da Yavuz’u hiç göremediler ve hiçbir isabet kaydedemediler. Bu sırada Yavuz, Evstafi zırhlısını dört kez daha vurdu, mermilerden biri patlamadı. Tümamiral Wilhelm Souchon 14 dakikalık muharebenin ardından temas kesmeye karar verdi.  Atılan 19 mermiden isabet eden dört 28 cm’lik (11 inç) mermi toplam 34 Rus mürettebatı öldürdü, 24’ünü yaraladı.

Sonraki ay, 5-6 Aralık’ta Yavuz ve Midilli asker nakliye hatlarını korudu, 10 Aralık’ta ise Yavuz Batum’u bombaladı. 23 Aralık’ta Yavuz ve Hamidiye Kruvazörü üç taşıma gemisine Trabzon’a dek eskortluk yaptı. 26 Aralık’ta başka bir asker transferi operasyonundan dönerken Yavuz, İstanbul Boğazı girişinin bir deniz mili açığında bir mayına çarptı. Geminin sancak tarafında, komuta kulesinin altında patlayan mayın geminin teknesinde 50 metrekarelik bir delik açtı, ancak su geçirmez torpido bölmesi hasar görmedi. İki dakika sonra Yavuz bu kez iskele tarafından başka bir mayına çarptı. İkinci mayın iskele ana top bataryasının hemen ön kısmında 64 metrekarelik bir delik daha açtı. Su geçirmez bölmeler 30 cm kadar çöktü, ancak geminin daha fazla su almasını engelledi. Ancak gemi açılan iki delikten toplamda 600 ton su almıştı. Osmanlı İmparatorluğu’nda Yavuz’un tamiri için yeterli büyüklükte bir tersane olmadığı için tamiratlar gemi etrafına geçici sandık barajlar kurularak ve gemideki su boşaltılarak gerçekleştirildi. Gemideki delikler betonla kapatıldı. Beton yamalar kalıcı tamirat yapılana dek birkaç yıl boyunca iş gördüler.

1915

Hâlâ hasarlı olan Yavuz, 28 Ocak ve 7 Şubat’ta iki kez Boğaziçi’nden çıkarak Rus donanmasından kaçması için Midilli’ye ve Hamidiye Kruvazörü’ne yardım etti. Daha sonra mayın hasarının tamiri için mayıs ayına dek tamirde kaldı.

1 Nisan’da Yavuz, tamiri tamamlanmadığı halde Midilli ile beraber bir kez daha İstanbul’dan ayrılarak Hamidiye ve Mecidiye kruvazörlerinin Odessa bombardıman görevinden dönüşlerinde korumaya gitti. Hamidiye ve Mecidiye, şiddetli akıntılar nedeniyle rotalarından 15 deniz mili saptılar, rota düzeltmesinin ardından Odessa’ya yöneldiler, ancak Mecidiye bir mayına çarparak batınca saldırı iptal edildi.  Bu sıralarda Yavuz ve Midilli Sivastopol açıklarına varıp iki buharlı kargo gemisi batırdı. Rus filosu gün boyunca iki gemiyi takip etti, gün batımında ise birçok destroyeri torpido saldırısı için ana filodan bağımsız gönderdi. Sadece Gnevny destroyeri iki gemiye yeterince yaklaşıp bir torpido atışı yaptı, ancak ıskaladı. Yavuz ve Midilli İstanbul’a hasar görmeden döndüler.

25 Nisan’da Rus donanması, müttefiklerin Gelibolu çıkarması ile aynı günde İstanbul Boğazı’nın girişindeki tabyaları bombaladı. İki gün sonra Yavuz, müttefik askerlerini bombalamak için Turgut Reis drednot-öncesi zırhlısı ile birlikte Çanakkale Boğazı’na doğru yola çıktı. Şafakta HMS Queen Elizabeth tarafından salınan bir gözetleme balonu iki gemiyi bombardıman pozisyonu alırken tespit etti. Queen Elizabeth tarafından atılan ilk 15 cm’lik mermi Yavuz’un çok yakınına düşünce Yavuz ateş pozisyonundan çıkıp denize inen uçurumların yakınına yol aldı, bu sayede İngiliz gemisinin toplarının ateş alınından çıktı. 30 Nisan’da Yavuz bir kez daha ateş açmak için pozisyon aldı, ancak bu kez de Çanakkale’deki Türk karargahını bombalamak içi pozisyon alan ön dretnot zırhlı HMS Lord Nelson tarafından görüldü. İngiliz gemisi Yavuz görüş alanından çıkana dek beş isabetsiz atış yapabildi.

1 Mayıs günü Rus donanmasının İstanbul Boğazı girişindeki tabyaları bir kez daha bombalaması üzerine Yavuz, Beykoz koyuna doğru yola çıktı. 7 Mayıs civarı Yavuz bir kez daha Karadeniz’e açılarak Sivastopol’e dek Rus gemilerini aradı, ancak bulamadı. Ana toplarında az cephane kalması sebebiyle Sivastopol’ü bombalamadı. 10 Mayıs sabahı dönüş yolundayken gemi gözcüleri iki Rus ön-dretnotu olan Tri Sviatitelia ve Pantelimon gemilerini gördüler. Yavuz iki gemiyle çatışmaya girdi. Çatışmanın ilk 10 dakikasında Yavuz ciddi bir hasara yol açmayan iki isabet alınca Amiral Souchon çatışmayı keserek Rus hafif gemilerinin takibinde İstanbul’a yöneldi.  Mayıs ayının ilerleyen günlerinde geminin 15 cm’lik toplarından ikisi kıyıda kullanılmak üzere gemiden söküldü.  Kıç güvertedeki dört adet 8.8 cm’lik top da aynı zamanda gemiden söküldü,  1915 sonlarında bu silahlar yerine dört adet 8.8 cm’lik uçaksavar topu monte edilecekti.

18 Temmuz’da Midilli bir kez daha mayına çarparak 600 ton su aldı. Hasarlı gemi Zonguldak’tan İstanbul’a kömür taşıyan konvoylara eskortluk edemeyecekti. Bu durum üzerine Yavuz eskortluk görevine getirildi. 10 Ağustos’ta Yavuz, Hamidiye ve üç torpido bot eşliğinde yol alan beş kömür gemisinde oluşan konvoyu koruma görevine çıktı. Yolculuk esnasında Rus denizaltısı Tyulen konvoya saldırarak kömür gemilerinde birini batırdı. Ertesi gün Tyulen ve başka bir denizaltı Yavuz’a saldırmayı denedi, ancak atış pozisyonu almayı başaramadılar.

5 Eylül’de Rus destroyerleri Bystry ve Pronzitelni, Hamidiye ve iki torpido bot eşliğinde bir Türk konvoyuna saldırdılar. Hamidiye’nin 15 cm’lik topları çatışma sırasında görev dışı kalınca Yavuz çatışmaya gönderildi, ancak çok geç kalmıştı. Yavuz vardığında Türk kargo gemileri, Ruslar tarafından ele geçirilmemeleri amacıyla karaya oturtulmuştu.

21 Eylül’de Yavuz, Türk kömür gemilerine saldıran üç Rus destroyerini uzaklaştırmak için bir kez daha İstanbul’dan demir aldı. Konvoy eskortluğu görevleri, 14 Kasım’da Rus denizaltısı Morzh İstanbul Boğazı’nın hemen girişinde Yavuz’a iki torpido ateşleyip neredeyse vurduğunda sona erdi. Amiral Souchon Yavuz’un karşı karşıya olduğu riskin çok fazla olması sebebiyle konvoy sistemini askıya aldı. Bunun yerine sadece Zonguldak’tan İstanbul’a bir gecede varabilecek kadar hızlı olan gemilerin yola çıkmasına izin verildi. Zonguldak’tan yola çıkan gemiler İstanbul Boğazı girişinde pusudaki denizaltılara karşı savunma sağlayacak olan torpido botlar ile buluşacaklardı. Yaz sonunda iki yeni Rus dretnotu İmperatritsa Mariya ve Imperatritsa Ekaterina Velikaya gemilerinin tamamlanması, Yavuz’un faaliyetini daha da zorlaştırdı.

1916-17

Amiral Souchon, 8 Ocak’ta Yavuz’u Zonguldak’tan gelen boş bir taşıma gemisini bölgedeki Rus destroyerlerinden koruması için bölgeye gönderdi, ancak Ruslar Yavuz varmadan önce gemiyi batırdılar. Dönüş yolculuğunda Yavuz, Imperatritsa Ekaterina ile karşılaştı. İki gemi 18.500 metre mesafeden başlayarak topçu düellosuna giriştiler. Yavuz güneybatıya yöneldi ve çatışmanın ilk dört dakikasında ana toplarından beş salvo ateşledi. İki gemi de rakibini vurmayı başaramadı, ancak yakınına düşen mermilerin şarapnelleri Yavuz’a isabet etti.  Normalde Imperatritsa Ekaterina’dan çok daha hızlı olmasına rağmen Türk muharebe kruvazörünün teknesi bakımsızlıktan midye bağlamıştı ve pervane şaftları kötü durumdaydı. Yavuz, bu yüzden 23.5 knot (43.5 km/sa; 27.0 mph) hıza ulaşabilen güçlü Rus gemisinden kaçmakta zorlandı.

Ruslar, Kafkasya’daki çatışmalarda ciddi miktarda osmanlı toprağı ele geçirmişlerdi. Rus ordusunun daha fazla ilerlemesini engelleme amacıyla Yavuz, cepheye asker taşımakla görevlendirildi. 429 subay ve asker, bir dağ topçu bataryası, makineli tüfek ve havacılık birlikleri, 1000 tüfek ve 300 sandık cephane Yavuz tarafından 4 Şubat’ta Trabzon’a taşındı. 4 Mart’ta Rus donanması makineli tüfek ve atlarıyla beraber 2.100 asker gücünde bir birliği Pazar limanının iki yanına indirdiler. Türk birlikleri baskına uğramış, ilçeyi boşaltmak zorunda kalmışlardı.  Bir diğer çıkarma da Trabzon’un 5 mil doğusundaki Kavata koyunda gerçekleşti.  Haziran sonlarında Türkler karşı saldırıya geçerek Rus cephesini 35 kilometre (20 mil) kadar yardılar. Yavuz ve Midilli Türk saldırılarını desteklemek için birçok kıyı operasyonunda bulundular. 4 Temmuz’da Yavuz, Tuapse limanını bombalayarak bir buharlı gemi ve bir motorlu uskuna batırdı.  Türk gemileri, iki Rus dretnotu Sivastopol’den ayrılıp onlara saldırmadan geri dönebilmek için kuzeye yöneldiler. Gemiler İstanbul’a dönünce, Yavuz eylül ayına dek sürecek olan pervane şaftı bakımına alındı.

Osmanlı’nın içinde bulunduğu kömür kıtlığı gittikçe kötüleşince, Amiral Souchon Yavuz ve Midilli’nin faaliyetlerine 1917 boyunca ara verme kararı aldı.  Eylül ayında Koramiral Rebeur-Paschwitz Amiral Souchon’un yerine gemilerin komutasını aldı. Bolşevik devriminin ardından Rusya ve Osmanlı İmparatorluğu arasında Aralık 1917’de ateşkes ilan edilmesi ve Mart 1918’de Brest Litovsk Barış Antlaşması’nın imzalanması sonucunda Anadolu’dan tekrar kömür sevkiyatı başladı.

1918

20 Ocak 1918’de Yavuz ve Midilli Koramiral Rebeur-Paschwitz komutasında Çanakkale Boğazı’ndan çıktılar. Rebeur-Paschwitz’un amacı Filistin cehpesindeki İtilaf Devletleri gemilerini kendi üzerine çekerek Türk askerlerini rahatlatmaktı.  Boğaz çıkışında Yavuz, İmroz (Gökçeada) Deniz Muharebesi olarak adlandırılan çatışmada, Gökçeada’da demirli duran ve kendilerini koruması gereken ön-dretnotlar tarafından korunmayan iki İngiliz savaş gemisi HMS Raglan ve HMS M28’i gafil avlayarak batırdı. Rebeur-Paschwitz daha sonra Mondros Limanı’na saldırmaya karar verdi, orada İngiliz ön-dretnotu HMS Agamemnon Türk gemilerine saldırmak için istim alarak hazırlık yapıyordu.  Yolculuk sırasında Midilli birçok mayına çarparak battı, Yavuz da üç mayına çarpmıştı. İngiliz destroyerleri HMS Lizard ve HMS Tigress’in takibi altında Çanakkale’ye doğru çekilen  Yavuz, Çanakkale Boğazı girişinde Nara Burnu dolaylarında bilinçli olarak karaya oturtuldu.  İngilizler karaya oturmuş olan Yavuz’a Kraliyet Donanması Hava Kuvvetleri’nin 2. filosunun bombardıman uçaklarıyla saldırı düzenlediler ve iki isabet sağladılar, ancak uçakların attığı hafif bombalar gemiye ciddi bir hasar veremedi. Monitör tipi savaş gemisi HMS M17 24 Ocak gecesi Yavuz’a topçu ateşi açtı, ancak yalnızca on mermi attıktan sonra Türk sahil bataryalarının ateşinden kaçmak zorunda kaldı.  HMS M17’den sonra HMS E14 denizaltısı gemiyi batırması için görevlendirildi, ancak geç kalmıştı; eski Alman ön-dretnotu Turgut Reis Yavuz’u kurtararak İstanbul’a kadar çekti. Yavuz ciddi bir hasar almıştı, bir kez daha gemi teknesini onarmak için geçici sandık barajlar kuruldu,  tamiratlar 7 Ağustos-19 Ekim arası sürdü.

Yavuz, Brest Litovsk Barış Antlaşması imzalandıktan sonra 30 Mart 1918’de Osmanlı mütareke komisyonu üyelerini taşıyan gemilere Odessa’ya kadar eskortluk yaptı. İstanbul’a dönüşünün ardından mayıs ayında tekrar denize açılarak Sivastopol’e vardı, burada teknesi temizlendi ve tamir edildi. Yavuz ve birçok destroyer 28 Haziran’da kalan Sovyet savaş gemilerini enterne etmek üzere Novorossiysk’e doğru yola çıktı, ancak Türk gemileri vardıklarında Sovyet gemileri mürettebatları tarafından batırılmışlardı. Destroyerler bölgede kaldı, Yavuz ise Sivastopol’e döndü. 14 Temmuz’da gemi kuru havuza alındı ve savaşın sonuna dek orada kaldı. Sivastopol’deyken teknenin altındaki midyeler temizlendi. Yavuz daha sonra İstanbul’a döndü, burada mayın hasarının tamiri için beton sandık barajlar kurularak 7 Ağustos-19 Ekim arası mayından hasar gören üç kısımdan biri tamir edildi.

2 Kasım’da Alman donanması geminin mülkiyetini resmi olarak Türk hükümetine devretti.  Sevr Antlaşması şartları gereği Yavuz’un savaş tazminatı olarak İngiliz Kraliyet Donanması’na teslim edilmesi gerekliydi. Ancak Mustafa Kemal Atatürk önderliğindeki Türk Kurtuluş Savaşı dolayısıyla Sevr Anlaşması uygulanamadı. Türklerin Kurtuluş Savaşı’ndaki zaferi üzerine 1923’te imzalanan Lozan Antlaşması’nda ise yeni Türkiye Cumhuriyeti, Yavuz da dahil olmak üzere Osmanlı İmparatorluğu’nun donanmasının büyük bir kısmını elde tutmayı başardı.

I. Dünya Savaşı sonrası ve Cumhuriyet dönemi

Türkiye tarafından 1920’ler boyunca ortaya konan birçok denizcilik politikası arasında tek tutarlı nokta, Yavuz’un onarılarak yeni cumhuriyetin donanmasının bayrak gemisi olmasıydı.  Gemi 1926 yılına dek İzmit’te terk edilmiş bir durumda kaldı; sadece iki kazanı çalışır durumdaydı, hareket edemiyordu ve 1918 yılında çarptığı iki mayından kalan hasar hala tamir edilmemişti.  Açık denizde batma riski çok fazla oluğu için Yavuz’u tamiratlar için başka bir ülkeye göndermek mümkün değildi, bu sebeple yeterli bütçe ayrıldıktan sonra Almanya’dan 26.000 tonluk bir yüzer havuz satın alındı. Aralık 1926’da Fransız şirketi Atelier et Chantiers de St. Nazaire-Penhöet ile geminin Gölcük Donanma Tersanesi’nde tam bir onarım ve yenilemeye girmesi konusunda anlaşmaya varıldı.  Tamiratlar 1927 yılında başladı, ancak tamiratlar esnasında yüzer havuzun birçok bölümü çöktü. Yavuz bu çökmeden hafif hasar gördü, yüzer havuzun tamiratı geminin onarım sürecinin uzamasına sebep oldu. Denizcilik Bakanı İhsan Eryavuz yüzer havuzun alımında yolsuzluk yapılmasına ilişkin soruşturma sonucunda görevden alındı ve milletvekilliği düşürüldü.  Yolsuzluk iddiaları sonucunda gecikmeler arttı ve sonunda Denizcilik Bakanlığı lağvedildi. Türkiye Cumhuriyeti Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak, yolsuzluk soruşturmasının ardından tüm donanma inşa programlarını yavaşlattı. Yavuz’un tamirinin devamı, Eylül 1928’de Yunan Donanması’nın Ege Denizi’nde yaptığı büyük çaplı tatbikatın ardından Türk hükümetinin Yunan deniz üstünlüğüne karşı önlem alma kararını vermesinden sonra önem kazandı.  Türk hükümeti ayrıca İtalyan tersanelerine dört destroyer ve iki denizaltı siparişi verdi.  Bunun üzerine Yunan hükümeti, Türklere 10 yıl boyunca deniz kuvvetlerinin sınırlandırılmasına ilişkin Washington Anlaşması benzeri bir anlaşma yapma teklifi sundu. Teklife göre Yavuz tekrar hizmete alınmayacak, Yunanlar ise iki yeni kruvazör inşa etme hakkına sahip olacaktı. Türk Hükümeti, Yavuz’u Sovyet Donanması’nın Karadeniz’deki gücünü dengelemek için kullanmayı hedeflediğini açıklayarak teklifi reddetti.  Bu cevap üzerine Yunan hükümeti iki destroyer siparişi verdi.

Geminin tamiratı sırasında geminin mayınlardan gördüğü hasar tamir edildi, deplasmanı 23.100 tona yükseltildi ve teknesi elden geçirildi. Uzunluğu yarım metre azalan geminin genişliği 10 cm kadar arttı. Modernizasyon kapsamında Yavuz’un buhar kazanları yenilendi ve ana topları için Fransa’dan alınan ateş kontrol sistemi kuruldu. Kazamatlarda yer alan iki 15 cm’lik top kaldırıldı.  Jutland Muharebesi’nin ardından diğer devletler gemilerinin cephaneliklerini koruyan zırhları kalınlaştırma yoluna gittiler, ancak tamirat sırasında Yavuz’un cephaneliğini koruyan 5 cm’lik (2 inç) zırh koruması arttırılmadı.  Yavuz 1930 yılında Türk Donanması’na tekrar katılarak donanmanın bayrak gemisi oldu.  Onarım ve modernizasyonların ardından yapılan testlerde hız denemesinde beklenenden başarılı oldu, silah ve atış kontrol testleri de son derece başarılıydı. Yavuz’la beraber savaş grubunu oluşturacak dört destroyer de 1931 ve 1932 yıllarında hizmete alındılar; ancak bu destroyerlerin performansı tasarım özelliklerine hiçbir zaman ulaşamadı.  Yavuz’un tekrar hizmete girmesi planları üzerine Sovyet Donanması Parizhskaya Kommuna zırhlısı ve Profintern hafif kruvazörünü 1929 sonlarında Baltık Denizi’nden Karadeniz’e transfer ederek Türk donanması ile eşitlik sağlamaya çalıştı.

Geminin adı 1930 yılında resmi olarak Yavuz Sultan Selim’den Yavuz Selim’e, 1936’da ise Yavuz’a çevrildi.  Yavuz, 1933’te Türkiye Başbakanı İsmet İnönü’yü Varna’dan İstanbul’a taşıdı. Sonraki yıl Türkiye’yi ziyarete gelen İran Şahı’nı Trabzon’dan Samsun’a götürdü.  1938 yılında kısa bir yenilemeden geçen Yavuz, Kasım 1938’e Mustafa Kemal Atatürk’ün naaşını İstanbul’dan İzmit’e taşıdı. 1937 yılında Yavuz ve donanmanın diğer gemileri İngiliz Donanma Ataşesi tarafından kısmen zayıf hava savunma silahları sebebiyle “modası geçmiş” olarak değerlendirildi. 1938’de Türk hükümeti donanmasını genişletme planlarına başladı.  Bu planlara göre deniz filosu iki adet 10.000 tonluk kruvazör ve on iki destroyerden oluşacak, Yavuz ise 1945’te ikinci kruvazörün hizmete girmesine dek donanmada kalacaktı. Donanma ayrıca 1950-1960 yılları arasında 23.000 tonluk bir gemi daha inşa etmeyi planlıyordu. Hükümetin planları yaklaşan II. Dünya Savaşı sebebiyle tüm tersanelerin kendi ülkeleri için savaş gemisi üretmeye öncelik vermesinden dolayı uygulanamadı.

Yavuz II. Dünya Savaşı boyunca hizmette kaldı. Kasım 1939’da Yavuz ve Parizhskaya Kommuna Karadeniz’deki en büyük iki gemiydi. Life dergisinin bir haberine göre Yavuz, Sovyet gemisinin bakımsız durumu sebebiyle Karadeniz’de üstün olan gemiydi.  1941 yılında geminin uçaksavar bataryaları güçlendirilerek dört 88 mm, on 40 mm ve dört 20 mm uçaksavar topu eklendi. Daha sonra bu rakamlar yirmi iki 40 mm ve yirmi dört 20 mm topa yükseltildi.  Nisan 1946’da Amerikan zırhlısı USS Missouri, hafif kruvazör USS Providence ve destroyer USS Power, Türk büyükelçisi Münir Ertegün’ün naaşını İstanbul’a getirdiler. Yavuz gemileri İstanbul Boğazı girişinde karşıladı. Burada Yavuz ve Missouri 19’ar pare top atışı ile birbirlerini selamladılar.  1948’den sonra gemi Gölcük  veya İzmit  dolaylarında kaldı.

Yavuz, 20 Aralık 1950’de aktif görevden alındı, 1952 yılında Türkiye’in NATO’ya üye olmasıyla B70 borda numarasını aldı  ve 14 Kasım 1954’te donanma envanterinden düşüldü.  Türk hükümeti 1963 yılında Alman hükümetine Yavuz’u satın almaları için teklifte bulundu, fakat teklif reddedildi.  Türk hükümeti gemiyi 1971’de sökülmek üzere M.K.E. Seyman’a sattı. 7 Haziran 1973’te söküm alanına çekilen Yavuz, Şubat 1976’da tam olarak sökülmüştü.  Söküldüğü zaman, tüm dünya donanmalarında kalan tek drednottu.