I. KİRTE MUHAREBESİ

28 Nisan 1915

Kumkale’den çekilen Fransız askerleri Morto Koyu’ndan karaya çıkmış Eskihisarlık bölgesindeki İngiliz birliklerinin yerini almışlardı. İngiliz 29. Tümen’in 87. Tugay’ı Ege Denizi kıyısındaki Sarı Tepe ve Yassıtepe’yi ele geçirip, Zığındere’nin sonuna giderek Alçıtepe’yi batıdan kuşatacak, cephenin ortasını ise 88. Tugay alarak sağında bulunan Kirte’yi zapt edecek ve bunun doğusunda kuzeye ve güneye doğru giden hattı tutacaktı. Fransızlar ise, ileri harekât ile Kanlıdere’de 88. Tugayla birleşecekti. Böylece Alçıtepe, doğusu sabit, batıdan ilerleyen bir pergel hareketi ile kuşatılıp alınacaktı. Bu harekât planında bütün yük neredeyse 87. Tugay’a bırakılmıştır. Tümenin diğer birliği 86. Tugay ise ihtiyat olarak bırakılmıştı.

28 Nisan sabahı saat 08:00’de donanmanın adetâ bir ateş kasırgasını andıran topçu atışı, bütün Türk mevzilerini bombardımana başladığı sırada, İngiliz kuvvetleri de Kirte ile Alçıtepe’nin ön taraflarına doğru harekata başladılar. İngilizlerin ilerleyişine başlangıçta bir mukavemet gösterilememişti. Saat 09:00’a gelindiğinde Kirte’nin ele geçirilmesi muhakkak görünüyordu. Ancak her iki tarafın asıl kuvvetleri bir biri ile çatışmaya başladığında Müttefikler açısından durum değişmeye başlamıştır. İngiliz taarruz planı gereği harekâtın asıl yükünü taşıyan 87. Tugay, cephenin batı kısmında Yassıtepe’yi ele geçirmek için olanca gücüyle 20. Alay’ın üzerine saldırmış, alay ise İngilizlerin beklentisinin aksine büyük bir mukavemet göstererek taarruzları durdurmuştur.

I. Kirte Muharebesi tarihin en kanlı muharebelerinden biri olmuştur. Müttefik güçlerin Kirte harekâtı başarısızlıkla sona ermiş, beklenen hedefler gerçekleşmemiştir. I. Kirte Muharebeleri’nin kazanılması, Türk Başkomutanlığı’nın düşmanın denize sürüleceği ve Yarımada’nın temizleneceği ümidini artırmıştı. 5. Ordunun takviye kuvvetler istemesi üzerine buraya başında Fevzi Paşa (Çakmak) ‘ın olduğu 5. Kolordu’nun 15. Tümen’inin gönderilmesine karar verilmiştir.

SEDDÜLBAHİR’DE MAYIS AYI MUHAREBELERİ

Seddülbahir’de Mayıs ayında muharebeler müttefiklerin üstünlüğünde devam etmekteydi. Burada ağır taarruzlar başlamıştı. Çıkarmanın ikinci gününde 26. Alay’ın kahraman askerleri harekâtın hızını kesmiş, birçok asker şehit olmuş, geriden takviyelerin zamanında gelmemesi, düşmanın diğer çıkarma yerlerinden bazılarında başarılı olması ve Türk birliklerin arkadan sarılma tehlikesi üzerine, 26 Nisan akşamı emir gereği çekilen kuvvetler, Kirte’nin hemen önündeki Yalçıtepe civarında yeni savunma hattı oluşturmuştur. 26 Nisan günü Seddülbahir’de 26. Alay 3. Tabur’u ile 25. Alay 1. Tabur’u büyük bir mücadele vermiştir. 3. Tabur’un Seddülbahir kıyılarındaki iki günlük mücadelesinde zayiâtı 6’sı subay toplam 636 kişi ölmüştür ki, bu taburun toplam mevcudunun % 57’sine tekabül etmektedir. Müttefik askerlerinin ise 2.600-3.000 kişilik zayiât verdiği tahmin edilmektedir. 26 Nisan akşamına kadar Seddülbahir bölgesinin savunması üzerlerinde olan 25 ve 26. Alayların toplam zayiâtı 1.897 kişiyi bulmuştur.

Osmanlı Başkomutanlığı ise düşmanın bir an önce denize dökülmesini emrediliyordu. Seddülbahir’de 25 ve 26 Nisanda 9. Tümen’in 25 ve 26. Alayları, kahramanca muharebelerine rağmen düşmanı denize dökememişti fakat düşman ilerleyişini durdurmayı başarmıştı. 9. Tümen taarruz kararı almıştı. Amaç, düşmanın Eskihisarlık-Zığındere ağzı hattında daha fazla hazırlanmasına meydan vermemekti. Bu taarruzdan da bir netice alınamamış sadece düşmanın ileri karakollarına kadar ulaşılabilmiştir.

NİSAN SONUNA KADAR SEDDÜLBAHİR CEPHESİ

Seddülbahir muharebelerinde kayıplar veren 26. Alay, çıkartmalarda yer alan düşmanla çatışmış ve ilerlemesini durdurmuştur. Bu Alay’ın en büyük kaybı Tekke koyu ve Ertuğrul Koyu’nda verilmiştir. Burada ki çok az sayıda ki birliklerimiz Tekke Koyu’nda büyük kahramanlıklar göstererek Aytepe’yi saat 15:00’e kadar savunmuştu. Müttefiklerin Yahya Çavuş ve erlerini arkadan çevirmeye çalışması üzerine burada ki askerlerimiz Harapkale’ye doğru çekilmiştir. Seddülbahir’deki bütün birlikler, bir ölüm kalım savaşı verirken 9. Tümen komutanı Halil Sami Bey bu birlikler ile ancak öğleden sonra 14:15 sıralarında irtibata geçebilmiştir. Bu Tümen sadece Seddülbahir bölgesini savunmakla görevli değil aynı zamanda Arıburnu çıkartmasında da görevli bulunmakta idi. Bu Tümenin 27. Alayı da Arıburnu savunmasında görev yapmaktaydı.

26 Nisanda Harapkale civarında sıkışan birlikler harekâta geçmişti. Bu birlikleri 10. Bölük’ten iki takımlık Türk kuvveti Seddülbahir Köyü’nde karşılamıştı. Burada şiddetli çatışmalar olmuştu. Bu harekâtın hedefi Harapkale Tepesi’ni (141 rakımlı tepe) ele geçirmek ve daha sonra Aytepe’den ve Gözcübaba Tepesi’nden gelen taarruzla burada birleşmekti.

Tabur komutanı Mahmut Sabri Bey geri çekilirken 70 kadar yaralıyı da düşmanın insafına bırakmak zorunda kalmış, yaralıların önceki günden beri araba geleceği yönlü itirazları karşısında ağlayarak gönüllerini almak ve yanlarına yetecek kadar ekmek ve su bırakmaktan başka bir şey yapamamış, çaresiz bir şekilde Kanlıdere içinden Kirte istikametine çekilme emrini tatbik etmiştir. 26 Nisan sonunda Türk kuvvetleri büyük bir başarı göstermiş, düşmana ağır zayiatlar verdirilmiş ve Kirte’nin hemen önündeki Yalçıtepe civarında yeni savunma hattı kurulmuştur.

SEDDÜLBAHİR ÇIKARMALARI

Müttefik güçler kara savaşlarında asıl kuvvetlerini Seddülbahir’deki beş noktaya çıkarmıştır. İngilizlerin Y, X, W, V, ve S harfleriyle kodladığı (Pınariçi Koyu, İkiz Koyu, Tekke Koyu, Ertuğrul Koyu, Morto Koyu) sahillere çıkarma yapılmak sureti ile Yarımada’nın güney ucunda ilk hedefi Alçıtepe, asıl hedefi Kilitbahir platosu olan bir harekât ile karada üstünlük kurmak istiyorlardı. Bu birliklere yardımın gelmesi ise, Anzakların hedefine ulaşacakları kabul edildiğinde mümkündü.

Bu harekât için 29. Tümen ile Plymouth Deniz Hafif Piyade Taburu ve Kumkale’den geri çekilecek Fransız birlikleri kullanılacaktı. Hamilton’un istihbârî faliyetlerine göre, bu bölgede, bir tümenin olduğu bilgisini vardı. Çıkarma ise bu güce göre planlanmıştı. Bu ise doğru değildir. 25 Nisan sabahı Alçıtepe’nin güneyinde bulunan Türk kuvvetleri, sadece iki tabur ve bir istihkâm bölüğünden ibaretti. Y Sahili’nde (Pınariçi Koyu) ise hiç Türk askeri yoktu. W ve V Sahillerinde (Tekke ve Ertuğrul Koyu) de topu topu iki bölük; S Sahili’nde (Morto Koyu) bir takım; X Sahili’nde (İkiz Koyu) ise on iki kişilik bir posta bulunuyordu.

24 Nisan günü saat 8:00’den önce müttefikler Bozcaada’da toplanmıştı. Burada Implacable, Euryalus ve Cornwallis himaye gemileri ile muharebe için gelen askerlerle dolu üç tane Cunarde Transatlantik Vapuru ile kum rengi bir boya ile iri yamalar şeklinde kamuflaj edilmiş olan River Clyde kömür gemisi, 6 tane donanmaya ait mayın tarayıcı gemi, 8 balıkçı gemisi ve bir miktar layter ve römorkör bulunuyordu.

Y Sahili’ne (Pınariçi Koyu) yapılan çıkış hareketinin hedefi, Yarımada’nın güney kısmı ile olan ulaşım ve irtibatının tehdit edilebileceği veya kesilebileceği beklenmedik bir noktada, sahile küçük bir kuvvet atarak, Seddülbahir’deki asıl harekâta yardım etmekti. Pınariçi koyuna yapılan çıkarma hiçbir karşılık ve mukavemet görmemesine rağmen, birlikler için fiyasko ile sonuçlanmıştır.

X Sahili Çıkartmasında ise Tekke burnundan bir mil kadar ikiz koyunda piyadeye ciddi bir engel teşkil edecek hazırlığın olmamasıyla beraber 26. Alay 7. Bölük’ten 9 eri gözetleme görevinde bırakmıştı.

Saat 08:00’den önce hareket eden Yüzbaşı Leslie, devamlı bir surette ilerleyerek sahilden 800 yarda içeride şiddetli bir mukavemete maruz kalmış, daha ileri gidememiştir. Sağ tarafta bulunan Yarbay Newenham’ın müfrezesi ilerleyerek saat 11:00’den önce hedeflenen ilk tepeyi ele geçirmiş, bu ileri yürüyüş Implacable’dan izleyen deniz piyadelerini tepenin üstündeki askerleri görünce sevinçle arkadaşlarını alkışlamışlardır.

W Sahili Tekke Koyunda İngilizler’in “Türkler bir ölüm tuzağı hâline sokmakta büyük feraset ve zekâ göstermişlerdi.” diye ifade ettiği bu yer, çıkarmanın en şiddetli yaşandığı sahil olmuştur. Tekke Koyu denilen bu yer İkiz Koyu’nun bir mil güneyinde idi. Bu sahile çıkarmayı Lancashire Tümeni yapmıştı. 300 metre kadar uzunlukta olan sahilin genişliği ise 30-40 metre arasında değişmektedir. Sahilin savunması, 26. Alay 12. Bölük askerlerinin sorumluluğunda idi. Bir takımı Yarımada’nın en uç noktasına diğeri ise Aytepe’de karakol vazifesi ile görevlendirilmişti.

Çıkatma anından itibaren bir mil kadar kuzeye ellerini kollarını sallaya sallaya ilerleyen askerler burada hiç ummadıkları bir direnişle karşılanmışlardı. Hedefleri kıyının temizlenmesinden sonra Aytepe’nin ele geçirilmesi ve sonrasında 114 rakımlı (Karacaoğlan ) tepede İkiz Koyu’na çıkan birliklerle birleşmekti.

Çıkartma anının ilk dakikalarından itibaren Binbaşı Sabri Bet’in ifadesi ile ‘Senelerden beri rengini muhafaza eden denizin rengi millet fedailerinin kurşunları ile düşman cesetlerinden boşalan kanla’ değişmiş, muharebede müthiş bir mücadele başlamış bir avuç Türk askeri yerlerinden bir an olsun kımıldatılamamıştı.

Bununla birlikte çıkarma bütün bölgelerde aynı anda başlamıştı. Bu nedenle takviyeye ihtiyaç vardı. 12. Bölük’ün durumunun zorlaşması ve tabur komutanının elindeki son ihtiyatları da ileri sürmesi düşmanın sayısının çokluğu nedeni ile netice alınmasına imkân vermemiş, 12. Bölük 07:00’de sahil siperlerini terke mecbur kalmıştı. Artık önemli olan, Alçıtepe’nin savunulmasıydı. Saatler 07:15’i gösterdiğinde İngiliz birlikleri sahilde kendilerini kurşunlardan koruyabilecek bir hat işgal edebilmişlerdi. X Sahili’nde ilerleme başlamıştı. Bu sahile çıkan birlikler çıkarmanın hedefi olan birleşmeyi sağlamak için harekete geçtiklerinde 114 rakımlı tepeden açılan ateş ile General Hare ağır surette yaralanmış, İngiliz birlikleri harekâtın başında komutansız kalmıştı.

V Sahil’inde yani Ertuğrul Koyu’na çıkartma harekâtı, müttefiklerin maruz kaldığı en kanlı muharebe olurken, Türk’ler açısından başlarında Yahya Çavuş’un olduğu bir avuç kahraman askerin tarihe geçecek mücadelesinin destanı yazılmıştır. Ayrıca, 300 metre uzunluğunda olan bu sahilde tarih yeniden, ama bu sefer geçmişteki bir hadisenin başarısız tekrarına şahit olacaktır: Çıkarma sırasında filikalar ile birlikte içinde alabildiği kadar askerin bulunduğu River Clyde adlı kömür gemisi Truva atı gibi kullanılarak karaya oturtulmuştur. Gemiye yüklenen bu anlam, dönemin İngiliz gazetelerinde de geniş yer alacaktır. Gazeteler haberlerinde gemiyi Truva Atı’na benzetmekten çekinmemişlerdir. Karaya oturtulan bu gemiye askerler “Tahta At” (Wooden Horse) ismini vermişlerdir. Gemi neredeyse çıkarmanın sembolü haline gelmiştir.

Çıkartma esnasında akıntının kuvvetli olması çıkartmayı planlananın dışında başlamasına neden olmuş, River CIyde 06:20’de, Seddülbahir Kalesi’nin altında, yavaşça karaya otururken, sol tarafı teşkil eden Kraliyet Dublin Tümeni’nin I. Tabur’unu taşıyan filika filotilası sahile henüz varmış bulunuyordu. Bu durum çıkarmanın baskın olma özelliği de ortadan kalkmıştı. Bu sahilin savunmasını üzerinde olan 26. Alay III. Tabur’un Hasan Efendi komutasındaki 10. Bölük’ü, bir takımını Ertuğrul Tabya Harabeleri’ne, bir takımını da Seddülbahir Köyü’ndeki iskele civarıyla köyün kuzeyindeki değirmene yerleştirmişti. Alayın bir diğer takımı da, Harapkale Tepesi’nin gerisinde ihtiyatta idi. Filikalar sahile yanaşarak askerleri çıkarmaya başladığında düşmanı sessizce bekleyen Türk askerlerinin ateşi ile deniz yeniden kızıla boyanmıştı.

Çıkartmada ana unsuru oluşturan River CIyde’nin durumu çıkartma yapan filikalardan farklı olmamış harekât başarısız olmuştu. Saat 09:00’a gelindiğinde ise çıkarma faaliyeti durdurulmuştur. Askerler Türk ateşinin şiddeti ile sahilin hemen önündeki kum tepesine kadar bir yere çıkılabilmiştir. Askerler burada hiçbir yere kımıldayamadan mahsur kaldılar. Bu lütufkâr kum sırtının arkasına sığınarak sahilde hayatta kalmış olanlar, kımıldayacak vaziyette değildiler. Kömür gemisinde kalan 1.000 kişi ise hava kararmaya veya W Sahili’nden yapılacak başarılı bir ileri harekâtı Türk savunma tertibâtlarını kuşatıncaya kadar, hapis kalmıştı. Bunlara yardım etmekten aciz olan silâh arkadaşları da, durumu çaresiz himaye gemilerinden seyretmek zorunda kalmışlardı. Queen Elizabeth, Albion ve Cornwallis gemileri sahilde beliren en ufak bir harekete karşı ateşlerini şiddetlendirmelerine ve savunma tertibâtını akşama kadar topa tutmalarına rağmen kayda değer bir başarı gösterememişlerdi. Düşman askerlerine karşı bu başarıyı gösteren 5 manga asker ile başlarındaki 10. Bölük I. Takımı ikmâl erlerinden Ezineli Yahya Çavuş’tu. Yahya Çavuş ve arkadaşları o gün sayısız ve dehşetli bombardımana karşı akşama kadar sebat ederek düşmanın yüzlerce askerini öldürmüş, denizi de kızıla boyamıştır.

İtilaf güçlerinin saat 14:00 da Tekke Koyu’ndan Aytepe’yi batı ve güneyden kuşatması, Yahya Çavuş ve askerlerimizin durumunu sıkıntıya sokmuştur. Saat 15:00 Aytepe’nin düşmesi Tekke Burnu’ndan Zığındere’ye kadar uzanan sırtın kuvvetli bir şekilde işgal edilmesi ile sonuçlanmıştır. Ertuğrul Koyu’nu 12 saat müdâfaa ederek bir tabur kadar iş gören Yahya Çavuş, her türlü ateşe dayanarak siperleri dümdüz olup arkası alındıktan sonra mevkisinden ayrılmıştır.

Seddülbahir’in iki milden az bir mesafe gerisinde bir bölük Türk askerinin, İngiliz planını akamete uğrattığı bir sırada, İngiliz II. Güney Galya Hudut Taburu’nun üç bölüğü, saat 07:30’da S Sahili’ne çıkmayı başarmış ve muhkem bir şekilde yerleşmiştir. Esasında buranın savunması için, pek az hazırlık yapılmıştı. Tel örgüler yoktu. Buradaki garnizon II. Tabur 8. Bölük’ten bir takım ile takviye olmak üzere, yarım mil kadar içerdeki, diğer bir takımdan ibaretti. Bu çıkarma Ertuğrul ve Tekke Koylarına yapılan ana çıkarmaların sağ yanını güvence altına almak için tasarlanmıştı. İngilizler çıkarma sırasında bir zorluk çekmemiş, kısa sürede Eskihisarlık Tepesi ele geçirilmiştir. Gece 25. Alay II. Tabur’dan gelen 2 bölük asker tarafından durdurulmuştur.

 

ARIBURNU VE BİNLERCE ANZAK

Arıburnu çıkartmasında General Birdwoord yönetiminde ki Anzak kolordusu’na bu görev verildi. Anzak kolordusunun hedefi Kabatepenin Kuzeyinde karaya çıkmak, sol tarafını emniyete alarak Maydos’a doğru doğu istikametinde yürümekti. Anzak Kolordusu’nun gerçekleştireceği bu çıkarma Avustralya ve Yeni Zelanda tarihi gibi, Türk tarihi açısından büyük öneme sahiptir. Zira Boğaz’ın kilit noktası, Kilitbahir platosunun muhafazası için önem arz eden Kocaçimen ve Conkbayırı tepelerine hâkim olma mücadelesi sahnelenecekti.

Çıkartmada ilk olarak Anzak kuvvetlerinden Tuğgeneral Singlair Mac Lagan komutasındaki 1. Avustralya Tümeni’nden 3. Tugay’ın çıkmasına karar verilmişti. Albay Singlair Mac Lagan, bunun için, tugayın IX. Tabur’unu sağ cenahta, X. Tabur’u merkezde, XI. Tabur’unu da sol cenahta karaya çıkmak üzere ayırmıştır. Hedef, 3 dalga hâlinde, gün ağarmadan 4.000 askeri, sahile çıkarmaktı. IX. Tabur’un iki bölüğü, karaya çıkar çıkmaz Topçular Sırtı’ndaki daha sonra Kanlısırt olarak isimlendirilecek 400 rakımlı platoyu X. Tabur ele geçirdikten sonra, Fundalık tepeyi zaptedecekti. XI. Tabur da bu sırtın kuzey ucu ile Conkbayırı’nı ele geçirecekti. XII. Tabur ise, ihtiyatta kalacak, dağ topları gelir gelmez Kanlısırt’a sevk edilecekti.

Anzakların Gun Ridge adını verdikleri Kavaktepe, Conkbayırı, Kocaçimentepe hattını hızla ele geçirmek suretiyle ilk örtme kuvvetinin hemen arkasından karaya çıkacak ana kuvvetin, nispeten daha az arızalı araziyi aşarak Maltepe ve Maydos’a hızla ilerlemesi için yol açılmış olacaktı. Böylece Seddülbahir’deki Türk birliklerinin geri ile irtibatı tamamen kesilecekti.

Harekât başladığında İngiliz Resmi tarihine geçecek hatalı olaylar zinciride başlamış oldu. Şöyle ki kuzeyden gelen ve Yarımada’nın sahili boyunca akan akıntı denizcilerin tahmininden çok daha kuvvetli olan bu akıntı, filikaları başlangıçtan beri tayin edilmiş Kabatepe’nin kuzeyinden bir mil ötedeki sahilden, bir mil daha kuzeye sürüklemişti. Bu durum farkına varıldığında ise çok geçti. Bu yanlışlığın temel sebeplerinden biri olarak gösterilen olay çıkarma filikalarının aralarında olması kararlaştırılan 150 metrelik mesafeyi koruyamayıp 50 metreye düşürmeleri ve kıyıya yanaşırken Kabatepe’den gelen ateş üzerine en uçtaki filikalardan birinin dümenini kuzeye kırmasının Arıburnu’na çıkarma yapılmasındaki sebep olarak saymakta, çıkarma yerinin çıkarma gecesi kasten değiştirilme olasılığını uzak görmektedir. Çıkarma esnasında ki sapmanın bir diğer nedeni olarak görülen olay ise Türk komutanlardan Binbaşı Halis Bey’in, İngilizlerin çıkarma yerini belirtmek üzere koyduğu işaret dubalarını yerinden söktürerek kuzeye koyması iddiaları ise olaya gizem katmaktan ileri gitmemektedir.

1. Avustralya Tümeni’nin askerleri 04:45’te sahile yanaştıklarında ilk ateş, Hain Tepe siperlerinde bulunan Asteğmen Muharrem komutasındaki 8. Bölük 2. Takım’ı tarafından açılmıştır. Günün ilk ışıkları ile birlikte 8. Bölük ihtiyatı Gelibolulu Süleyman Çavuş komutasındaki 80 kişilik ihtiyat kuvveti Koku Dere Hain Tepe istikametinde yürüyen düşmana atılmıştır. Türk tarafı 160 kişidir. Daha sonra bu birliklere Yüzbaşı Asım komutasındaki 7. Bölük 1. Takım ve 8. Bölük İbradalı İbrahim komutasındaki 1. Takım takviye gelmiştir. Türk tarafının sayısı ancak 300’ü aşabilmiştir. Hâlbuki Anzak kuvvetlerinin sayısı 4.000’i çoktan aşmıştır. 8. Bölük Komutanı Yüzbaşı Faik, yanında bulunduğu 3. Takım’la Yüksek Sırt’a doğru hareket etmiş, tepeye ulaştığında muharebenin şiddetini artmış olduğunu görmüştür.

Alay Komutanı Şefik Bey Çıkarmanın hızlandığı anda, kendisine hareket emri gelmesini beklemekteydi. Şefik Bey geriden gelen topçuları beklemeden iki taburunu da ileri hatta sürmek istiyordu. Bu bekleyiş sırasında 27. Alay komutanı askerin hazırlıklarını başlatmış, askerin çorbalarını içirmişti. Alay komutanı durumdan iyice endişelenip tekrar telefona sarılarak 9. Tümen Kurmay Başkanı’na, “Hulusi Bey! Arkadaşlarımız orada ateş içinde yanıyor biz daha bekleyecek miyiz?” diyerek tekrar hareket izni istemiştir. Hulusi Bey ise: “Bu ihrâcın bir nümayiş olmadığı ne malum? Hakiki ihrâcın nereden yapıldığı anlaşılmadıkça size hareket emrini nasıl verelim.” diyerek manzaranın kesinleşmesine kadar izin vermemiş, ancak bir saat kadar sonra hareket emri verilmiştir. Hareket emrinin verilmesiyle birlikte Maydos’tan Kabatepe tarafına yürüyüşü sırasında taburlar fundalık araziden yürütülerek alayın düşman tarafından görülmemesine çalışılmıştır. Bu fundalıkların diplerinde bulunan yüzlerce kirli çamaşır, tarihte eşine az rastlanır bir hâdiseyi bize bildirmektedir: Biraz sonra belki de şehit olacağını bilen Müslüman Türk askeri, temiz çamaşırlarını giyerek dinî ve manevî, hazırlıklarını da tamamlayarak, mütevekkil bir şekilde cepheye giderken, taburların hareketleri de hiç aksamamıştır.

Böyle bir kuvvetin, geniş bir arazide sadece iki taburla tutulamayacağı gerçeğini fark eden Yarbay Şefik Bey, 07.55’te 9. Tümen Komutanlığı’na gönderdiği raporda düşmanın Arıburnu sırtlarını işgal ettiğini, Arıburnu sırtları ile Kocadere arasındaki sırtlardan Allah’ın yardımına sığınarak taarruza başlayacağını ve cephenin sağ cenahını, yani Conkbayırı-Kocaçimen hattını 19. Tümen’in tutmasını istemiştir.

27. Alay taburları, taarruz için yerleştikleri sırada yukarıdaki raporun cevabı ulaşmıştır. 9. Tümen komutanı 57. Alay’ın Kocaçimen tepesi istikametine harekât ettiğini bildirdikten sonra Şefik Bey’den 19. Tümen ile irtibat kurarak birlikte hareket etmesini istemiştir. Bu arada, 27. Alay I. Tabur Komutanı Malatyalı Yüzbaşı İbrahim büyük gayretlerle Kanlısırt platosuna kadar ilerleyerek Kanlısırt’ı ve sabah Avustralyalıların aldığı üç topu ele geçirmeyi başarmıştır. Alayın III. Tabur Komutanı ise Yüzbaşı Halis Beydir (Ataksor). 27. Alay’ın bu Kanlısırt taarruzu kontrolsüz bir şekilde Topçular Sırtı’na kadar ilerlemiş, Anzakları durdurmuş, yeni bir taarruz hazırlığına başlanmıştır. Anzak’ların sol yanı, Kocaçimentepe’si tarafının savunmasına ise, 19. Tümen yetişmiştir.

19. Tümen ordu ihtiyatı olarak Bigalı’da bulunmaktaydı. Çıkarma ile ilgili bilgiler Yarbay Mustafa Kemal’e de gelmişti. Öteden beri bu bölgeden bir çıkarma harekâtı bekleyen Mustafa Kemal, tümenini kendi ifadesi ile “emr-i harekâta müheyya” (saldırıya hazır) bulunduruyordu. Bir taburun yetmeyeceğine kanaat getiren Mustafa Kemal, bütün sorumluluğu üzerine alarak en yakın yerde hazır bekleyen Hüseyin Avni Bey komutasındaki 57. Alay ile bir dağ bataryası ve bir sıhhiye müfrezesini Kocaçimentepe’si istikâmetinde hareket edecek şekilde düzenlenmesi hususunda birlik komutanlarının emir almak üzere tümen karargâhına gelmesini istemiştir. Karargâha gelen birlik komutanlarına 6 maddelik emir yazdırdıktan sonra 3. Kolordu Komutanlığı’na durumu ve teşebbüsünü telefonla bildirilmek üzere bir rapor yazdırarak yukarıda zikredilen birliklerle Kocaçimen tepesi’ne doğru 08:00’de cevabî emri beklemeksizin harekât emri vermiştir.

Genelkurmay Başkanlığında 57. Alayın cepheye gelişi saat 10:00 olarak nakledilmektedir. Halbuki Mustafa Kemal’in, raporlarında taarruza 10:00’da başladığını yazması ve Conkbayırı’na geldikten sonra askeri 10 dakika dinlendirmesi de dikkate alındığında cepheye varışının saat 10:00’da olmayıp en azından on beş yirmi dakika önce olduğu anlaşılmaktadır.

Mustafa Kemal o sırada, 261 rakımlı tepeden (Düztepe) 27. Alay II. Tabur’un o saate kadar Conkbayırı istikâmetini kapalı tutarak cephaneleri bittiği için geri çekilmek zorunda kalan 8. Bölük 1. Takım’ın geri çekilen erlerini görmüş, onların önüne çıkarak süngü taktırıp yere yatırmıştır. . Bu hareketi ile Conkbayırı’na tırmanmakta olan Anzakların öncülerini durdurmuş, daha sonra yetişen 57. Alay’ın taburları taarruza başlamıştır. Mustafa Kemal’in “Herkes öldürmek ve ölmek için düşmana atılmıştı.” sözleri ile ifade ettiği 57. Alay’ın taarruzunun “Size ben taarruzu emretmiyorum; ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman içinde, yerimizi başka kuvvetler ve başka kumandanlar alabilir…” şeklindeki şifahî emri, Türk komutanların cesaretinin nişânesi olarak tarihimizin altın sayfalarında yerini almıştır :

Saat 10:00’dan biraz sonra, 57. Alay’ın öncü kıtaları,Düşmana karşı hızlı birşekilde saldırıya başlamıştır. Önce Jackson’u sonra da Kılıçbayır üzerinde bulunan müfrezeleri, arazi terkine zorlamışlardı. Birkaç dakika sonra, Tulloch’un müfrezesine bir yan ateşin açılması üzerine sol cenahını emin görmeyen bu subay da, çekilmeğe mecbur kalmıştır.

27. Alay, Conkbayırını hedef seçen Anzak’ları durdurmayı başarmış, nihâi taarruz için hazırlıklarına başlamıştı. Öğlen sıralarında 27. Alay komutanı 57. Alay ile irtibat kurmak için harekete geçmiştir. Gün boyu süren çatışmalar neticesinde Anzak’lar geri çekilmiş ve panik halindeydi. Mustafa Kemal gece boyunca da taarruzlarına devam ederek düşmanı tamamıyla denize dökmeye karar vermiş olsa da, 27 ve 57. Alaylar birkaç mevzi dışında yapılan taarruzlarda önemli bir başarı elde edemeyeceklerdir. Özellikle sol kanadı tutan 77. Alay’ın bu taarruzlar esnasında yanlış sevk neticesi erlerinden bir kısmının kaçması sonucu alayın dağılması, 27. Alay’ın I. Taburu’nun harekâtını da etkilemiştir. Anzaklar açısından da o gün, zor geçmiştir. Sabahleyin erkenden yapılan ilk çıkış harekâtı, hafif kayıplar verilmekle birlikte başarılı olmuş, 15.000 kişi sahile çıkarılmıştı. Kıtalar, tehlikeli bir gedik bulunan bir nokta hariç olmak üzere, savunmaya elverişli bir mevzi işgal etmiş, yapılan karşı taarruzlar da püskürtülmüştür.

25 NİSAN 1915

Limni Adası’nda günlerini tatbikat yaparak geçiren müttefiklerin harekât günü 23 Nisan olarak belirlenmiş olsa da hava muhalefeti nedeniyle çıkartmayı 48 saat sonraya ertelemişlerdir. Böylece harekâtın başlangıcı 25 Nisan olarak kararlaştırılmıştır.

Seddülbahir’den Bolayır’a kadar şiddetli bombardımanla beraber 25 Nisan sabahı saat 05.00’te düşmanın birçok yerde çıkarmaya başladığı haberleri gelmeye başladı. Liman paşa düşüncesinde ısrar ederek, gelen raporları kurmayları ile değerlendirmemiş, hatta bu durumu memnuniyet verici olarak değerlendirmiştir. Liman Paşa fikrinde ısrarı günün bütününde de sürmüş, Alman yaveri Prigge ile Bolayır kıyılarında akşama kadar çıkarma gösterisini izlemekle yetinmiştir. Seddülbahir’den gelen raporlar üzerine durumun kritik bir hal alması üzerine 3. Kolordu Komutanı Esat Paşa asıl çıkartma yerleri hakkında Liman paşayı ikna etmeye gitmiştir. Liman Paşa, Bolayır’da akşama kadar beklemeyi tercih etmiştir. Hâlbuki düşmanı Seddülbahir’de karşılayan 9. Tümen Komutanı Halil Sami Bey, son ihtiyatlarını ileri sürmüş, takviye beklemektedir.

Diğer yandan Arıburnu sırtlarında da düşmanın ilerlemesi, 9. Tümen’in 27. Alay’ı ve 19. Tümen komutanının inisiyatif kullanarak 57. Alay’ını harekete geçirmesi ile durdurulmuş olmakla beraber durumunun kritikliği devam etmektedir.

18 MART ZAFERİ SONRASI OSMANLI DEVLETİ

Osmanlı Devleti 18 Mart zaferinden sonra itilaf devletlerinin pes etmeyeceğini bilinciyle hemen hazırlıklara başlamış ve Genelkurmay 5. Ordu’yu kurmuş komutanlığına da o sırada Alman Askerî Heyeti başkanı Liman Von Sanders’i atamıştı. Bu yeni ordunun kuruluşu ise, Çanakkale Müstahkem Mevkii bölgesi ve Gelibolu Yarımadası’nda bulunan 9. Tümen’in de dahil olduğu 3. Kolordu, 11 ve 5. Tümenlerle, jandarma alayları ve 64. Piyade Alayı’ndan müteşekkildi. Yapılan hazırlıklar ve gösterilen gayret sonucu 5. Ordu’nun 25 Nisan çıkarma günü kuruluşu ise şu şekilde olmuştur: 3. Kolordu, 5. Tümen, 7. Tümen, 9. Tümen ve 19. Tümen; 15. Kolordu, 3. Tümen ve 11. Tümen, Bağımsız Süvari Tugayı, ordu karargâhı ve bağlı birliklerden oluşmakta idi. 19. Tümen genel ihtiyat olarak Bigalı’ya yerleştirilmişti. Bolayır bölgesini 7. Tümen’e Gelibolu Yarımadası’nın bütün sahilleri de 9. Tümen’in bölgesinde bulunmaktaydı. 15. Kolordu birlikleri ise, Anadolu tarafının koruması ile vazifeli idi. Böylece Boğaz’ın savunması için yaklaşık 84,000 kişilik bir kuvvet yerleştirilmiş oluyordu.

Müttefiklerin çıkartma yapacağı yerle ilgili Liman paşanın görüşü ve yaptığı planlara en büyük itirazı, çıkarma sırasında da düşmanla en şiddetli çarpışmaları yapan, 9. Tümen komutanı Albay Halil Sami Bey yapmıştır. Alman komutanın çıkarma konusundaki düşüncelerinin yanlışlığını 25 Nisandan önce hazırladığı raporda belirtmiştir.

KARA SAVAŞLARI – ÖNSÖZ

Çanakkale Savaşları İtilaf güçleri özellikle İngiltere için bir gurur meselesi haline gelmiştir. Bütün dünyaya nam salmış donanması ağır bir mağlubiyet almış, kendi halkı ve düşmanları gözünde zor duruma düşmüştür. Bu durumu tersine çevirmenin tek yolu ise, Çanakkale’yi bu seferde karadan zorlamak ve ne pahasına olursa olsun geçmekti.

Çanakkale Muharebelerinin uzun ve çetin mücadelelere sebep olan ve dünya savaş tarihinde önemli bir yer tutan ve o zamana kadar ki en büyük amfibi çıkartma harekâtı planlandı. Bu savaş kimi zaman çıkartmalarla kimi zaman kanlı boğuşmalarla ama genelde siper savaşları dediğimiz psikolojik bir harekâta da dönüşecektir. Kara savaşları 25 Nisan sabahı başlayıp 9 Ocak’ta son bulacaktır. Her iki tarafın toplam yarım milyona yakın zayiat verdiği, dünya tarihinde bir eşi olmayan bir savaş yaşanmıştır.

18 Marttaki mağlubiyete bizzat şahit olan Hamilton, yenilginin nedenini ve bundan sonra nasıl bir yol izlenmesi gerektiğini konusunda fikirleri değişmiş ve donanmanın bu işi tek başına becerecek durumda olmadığı kanaatine varmıştır.
İtilaf devletleri karadan yapılacak harekât için hazırlıklara vakit kaybetmeden başladılar. Deniz Tümeni’ni taşıyan 14 nakliye gemisi, 27 Mart’ta Mısır’ın Port Sait Limanı’nda toplanmış, ertesi gün de 29. Tümen ile Fransız kuvvetlerini taşıyan 50 kadar gemiden meydana gelen armada, İskenderiye’ye varmıştı. Mısırda hazırlıklar devam ederken 75.000 kişiyi bulan birliklerin naklinin ancak 22 Nisana kadar tamamlanmıştır.

Bütün bu birliklerin yeterli olmayacağına inanan Hamilton, Lord Kitchner’den Mısır’daki Hint Tugayı’nı da talep etmiş, kabul edildiğini ise Mısır’dan ayrılmadan iki gün önce General Maxwel’den öğrenmiştir. General Cox’un Hint Tugayı’nın Çanakkale’ye intikali için on beş günden fazla bir zamana ihtiyacı vardı. Bu kuvvet, Yarımada’ya, l Mayısa kadar ulaşamamıştır.

Hamilton 10 Nisanda Mondros’a gelmiştir, Queen Elizabeth’te bir toplantı yaparak çıkarma meselesini her yönü ile incelemiş, planını hazırlamıştır. Bu plana göre:
İki ana bölge belirlenmiştir, asıl kuvvetlerin çıkarılacağı yer, Seddülbahir’deki Y (Kirte Köyü’nün batısındaki Pınariçi Koyu), X (İkiz Koyu), W (Tekke Koyu), V (Ertuğrul Koyu) ve S (Morto Koyu) harfleriyle kodlanmış sahillerdi. Bu yerlere ilk etapta 4.900 kişinin aynı zamanda çıkarılması hedeflenmişti. Seddülbahir’de karaya çıkarılabilecek bu miktarı artırmak ve bir baskın yapılması fikri, münakaşa edilmiş, bunun için ikinci yedekte bulunan 1.200 kişilik kuvvetle birlikte Hussar Gemisi’nin komutanı Binbaşı E. Unwin’in teklifinin uygulanmasına karar verilmiştir. Bu amaçla ilk kafile karaya çıkar çıkmaz, Türk tarafının dikkatini ilk taarruzu püskürtmeye verdiği bir sırada, alabildiği kadar asker yüklenmiş River Clyde adlı kömür gemisi, Truva’nın tahtadan yapılmış meşhur atı gibi, V Sahili’nde (Ertuğrul Koyu) karaya bindirilerek içindeki askerler ve hazırlanan diğer yedek birlikler karaya ani bir çıkarma yapacaktı.

Seddülbahir’e yapılacak çıkarma harekâtını 29. Tümen, Kabatepe’nin bir mil kuzeyinde belirlenen sahile ise, Anzak kuvvetleri çıkarma yapacaklardı. Bu birliklerin ilk etapta ulaşması gereken yer ise, Conkbayırı ile Kocaçimentepesi’ydi. Buralar ele geçirildikten sonra Maydos’a inilmek suretiyle, Seddülbahir’deki Türk birlikleri geriden kuşatılmış olunacaktı. Deniz Tümeni ise Bolayır sahillerine çıkarma yaparken, Fransız birlikleri Kumkale ve Beşike bölgelerine gösteriş amaçlı çıkarmalar yapacaktı. Eğer, bu çıkarma başarılı olursa, çıkarmaya devam edilecek, aksi bir durumda geri çekilerek Seddülbahir’de asıl çıkarma bölgelerinde kendileri için belirlenen görevlerine gönderileceklerdi.

ÇANAKKALE SAVAŞLARI

MUHAREBELER ÖNCESİ GELİŞMELER

1. Dünya Savaşının Başlaması ve Osmanlı Devleti

Tarihin geçmiş sayfalarından bugüne, her şey değişime uğrarken bu değişikliklere meydan okuyan Jeopolitik ve siyasi konumuyla Türk milletinin bir incisi olan boğazlar her daim tehdit altında olmuştur. Boğazlara hakim olmak demek bu coğrafyada söz sahibi olmak demekle eş değerdedir. Boğazlar bu sebeptendir ki en yakınındaki Rusya olmak üzere bir çok devletin aynı zamanda dünya siyasetinde söz sahibi olmak isteyen en uzaktaki İngiltere’nin hep arzuladığı ele geçirmek istediği yer olmuştur.

Devletler arasındaki bu sonu gelmez mücadele 1914 yılında başlayan 1.Dünya savaşı ile tarafların vazgeçilmezi haline gelmiştir. Osmanlı devleti büyük harp öncesi içinde bulunduğu ekonomik ve siyasi çıkmazdan kurtuluş reçetesi olarak gördüğü bu savaşta ilk önce İngiltere ve Fransa’ya yanaşmak ve birliktelik kurmak istediyse de bu kabul görmemiş, ve böylece savaşın diğer kutbu olan Almanya’ya yakınlaşmıştır. Böylece Osmanlı devleti tarafını belirleyip öteden beri boğazlara bir harekat yapılmasını isteyen İngiltere ve Rusya’ya karşı safını netleştirmiştir. 1. Dünya Savaşı sırasında İtilaf devletleri Almanya’nın yanında yer alan Osmanlıyı etkisiz hale getirmek, Rusya’nın boğazlardan rahatça geçebilmesini sağlamak amacıyla İstanbul ve Çanakkale boğazlarını ele geçirme planları yapıp, donanmalarını Çanakkale’ye sürmüşler fakat hiç hesap edemedikleri bir bozguna uğrayıp ağır bir yenilgi almışlardır. Hiç kuşkusuz bu durum büyük devletler için hiç umulmadık bir sonuçtu fakat türk milleti için ise bir var olma mücadelesinin neticesiydi. Türk milletinin tarih boyunca sayısız zaferlerle taçlandırdığı savaşlar vardır. Her bir savaş milletin birlikteliğini birbirine olan bağlarını kuvvetlendirmiş savaş öncesindeki milli birliktelik katlanarak artmıştır. Yaşanan muharebeler milletin hafızasında derin yerler teşkil eder ve bunlar zamanın içinde değerine değerler katar.

1915 yılında Çanakkale’de cereyan eden savaşın her yönüyle günümüze aktardığı hissiyat ve manevi duygular, aradan bir asır geçmesine rağmen sıcaklığını korumaktadır. Çünkü Çanakkale haritalardan ve hafızalardan silinmek istenen bir milletin varoluş mücadelesi verdiği ‘ yok olmayacağım ’ dediği yerdir. Çanakkale savaşı gecesini gündüzü katan kahraman Türk askerinin mücadelesi değil aynı zamanda cephe gerisinde kalanlarında savaşı olmuştur. Çocukları, eşleri cephede savaşan anaların savaşı olmuştur. Mücadele böylelikle sadece muharebe siperlerinde değil evde tarlada ve yaşamın her alanında, Anadolu da topyekün verilmiştir. Bir millet kahramanlık destanını hep birlikte yazmıştır.

Birinci Dünya Savaşı kıvılcımı 28 Haziran 1914’te Avusturya-Macaristan Veliahdı Arşidük Fransuva Ferdinant’ın Saraybosna’da bir Sırp milliyetçisinin sıktığı kurşunlar ile suikasta kurban gitmesiyle patlak vermişti. Bu durum zaten büyük yanğının çıkmasına bir sebep arayan küçük bir kıvılcım olacak ‘iki kuruşun ve milyonlarca ölü’ diyebileceğimiz tarihimizin en büyük savaşını başlatmış olacaktır. Daha önceki süreçte birbirleri ile sürekli çatışan ittifak ve itilaf devletleri blokları bu kıvılcımla dünyayı yangın yerine çevirmekten bir an bile geri kalmayacaklardı. Osmanlı devleti etrafında başlayan bu ateşe kayıtsız kalamadı ve 2 Ağustos 1914’te bir antlaşma yapıldı. İngiliz donanmasından kaçan Goben ve Breslav iki Alman gemisi Çanakkale boğazını geçerek Osmanlı devletine sığındı. Osmanlı Devleti, tarafsız bir devletin yapmaması gereken bir tavır takınmış bulunuyordu. İngiltere ve Fransa, gemilerin 24 saat içinde kara sularını terk etmesini veya kendilerine teslim edilmesini istemiştir. Cavid Bey, “Görüşmeler sonunda gemilerin ya silahlarını teslim etmelerini yahut çekip gitmelerine karar verildiğini, elçinin ise bunu kabul etmediğini; bunun üzerine satın alınması meselesini imparatora yazmayı vaat ettiğini” belirtmektedir .

Neticede gemilerin satın alındığı ilân edilerek Osmanlı Devleti’nin tarafsızlığı korunmuş ve bu gâile de sûreta bertaraf edilmiş oluyordu. 80 milyon marka satın alındığı ilân edilen gemilere Osmanlı bayrağı çekilip, mürettebâta da Türk elbisesi ve fes giydirilmiş, gemilerden Goeben’e “Yavuz”, Breslau’ya da “Midilli” adları verilmiştir . Gemilere Türk bayrağı çekildi, gemiler Rus limanlarını bombalayınca Osmanlı devleti savaşa resmen katılmış oldu (11 Kasım 1914).

Boğazlar ve Çanakkale savaşları

Jeopolitik bir üstünlüğe sahip Çanakkale boğazı ve İstanbul boğazının savaş zamanlarında ki kıymeti katlanarak artar. Bu iki Boğaz’a hakim olmak, bütün güney Rusya’nın iktisadî hayatını ve o devlete egemen olmanın yanında, Karadeniz ve Akdeniz’e kıyısı olan devletlerin siyasî, ticarî ve bazı askerî faaliyetlerini, özelde deniz kuvvetlerinin faaliyetlerini genelde ise bu devletlerin deniz ulaşımını da kontrol altına almak demektir. Boğazlar üzerindeki hakimiyet, dolaylı olarak çevre devletlerin ticarî faaliyetleri üzerinde etkili bir kontrol unsuru olmuştur .

İngiltere’nin uzak doğu ulaşım yolları üzerinde olan Akdeniz ve civarını güvende tutma isteği, boğazların İngilizler için önemini her geçen gün değerli kılmaktaydı. Çanakkale cephesinin açılış süresi bir günde alınan bir karar değil evveliyatı olmakla birlikte bir çok nedenede dayanmaktadır. Cephenin açılış süreci incelendiğinde, birbiri ile ilgili birçok hadisenin, tarafların iradeleri dışında geliştiği görülmektedir. Zira bu süreç, Batılı devletler nazarında Şark Meselesi, Mısır Sorunu ve Boğazlar Meselesi çerçevesinde, özellikle taraf devletlerin geçmişlerinden gelen siyasî, iktisadî, hatta sosyal bazı beklentileri ve hedefleri göz önünde bulundurularak değerlendirilmelidir. Türk toprakları üzerinde geçmişten günümüze gelen bu mücadelede önemli olan er yada geç düşecek olan İstanbul ve boğazların bundan sonra ki süreçte kimin denetiminde olacağının tartışılması idi.

Bu şartlarda olayların gelişimi boğazların artan değeri hem askeri hemde ticari faaliyetlerinin kısıtlanması İngilterenin boğazlar üzerine bir harekat yapmasını gerekli kılmaktaydı. Diğer taraftan böyle geniş ve kapsamlı bir harekât sırasında olması muhtemel bazı olumsuzluklar ile İtilâf devletleri arasında başta İngiliz devlet adamları arasında tam bir mutabakatın olmaması, harekâtın başlamasını geciktirmiştir. İngiliz harp tarihi Çanakkale Cephesi’nin açılması nedenlerini genel olarak şöyle sıralamaktadır :
“Düşmana karşı üstünlüğü ele geçirmek için, Rusya’nın sonsuz insan gücünden yararlanmak gerekiyordu. Bunun için donanım, silah, cephane ve malî yardıma ihtiyacı vardı. Boğazlar açılmadıkça Rusya’ya gerekli yardım sağlanamayacak ve çok büyük askerî gücü olan Almanya’yı yıkabilecek gerçek biçimde işbirliği yapmak imkânı bulunmayacaktı. Yalnız bu düşünce bile stratejik yönden yeni kabul edilen hareket tarzını uygun bulmaya yeterliydi.

Bu harekâtın başarılı sonuçlanması durumunda, elde edilebilecek siyasî sonuçlar çok değerliydi. Mısır tehlikesi ortadan kalkacak, Balkanlar’ın Üçlü Anlaşma’ya katılması sağlanacak, Arapların çekingen durumlarına ve İtalyanların kuşkusuna son verilecekti. Boğazlar’ın açılması ayrıca ekonomik yarar sağlayacaktı. Rusya’nın yiyecek ve yem depoları Akdeniz’e boşalacak, Batı devletlerini korkutan yiyecek sorunu çözümlenecekti. Rusya’nın malî durumu düzelecek, ayrıca Karadeniz limanlarında biriken 350.000 ton tutarındaki 120 parça ticaret gemisi kurtarılacak, Üçlü Anlaşma bunlardan yararlanma olanağı bulacaktı.”

Bununla birlikte Rusya, savaşta kullanacağı cephanenin tümünü tüketmişti. Bunları tedarik etme şansı yoktu. Çanakkale Boğazı açılmadıkça Rusya’nın taarruza geçme olasılığı çok azalmıştı. İtilaf devletleri savaşın kesin sonucunun batıda alınacağını biliyorlardı ve bunun içinde bir şekilde itilaf bloğunun batı cephesinde yine bir hayli meşgul edilmesi gerektiğini düşünüyorlardı. Rusya için hayati öneme sahip deniz yolunun açılması gerekmekte idi. Aynı zamanda balkan devletlerini savaş sürecinde kendi yanlarına çekmek içinde bu elzem bir durumdu.

Bunun yanında sadece donanma ile boğazın geçilebileceğini ve ardından İstanbul’a ulaşılabilineceği tezinde ki ısrarları savunan Churchill’i unutmamak gerekir. Gelibolu Yarımadası’na yapılacak bir hücumun ortaya çıkaracağı askerî meseleler hakkında, birçok rapor hazırlatan ve Boğaz’a bir harekâtı teşvik eden Churchill’dir. Cephenin açılmasının diğer bir sebebi de Churchill dense belki yerinde bir ifade olur.

Sonuç olarak Çanakkale savaşı ile İngilizler hem savaşa yön verecekler hem de Müttefikleri Rusya’ya yardım götürmenin yanında Türkleri bu topraklardan atıp Orta Asya’ya kadar süreceklerdi.

Johnston’s Jolly Mezarlığı

Kanlı Sırt ile Merkez Tepe arasında yer alan Mezarlık adını, 2. Avustralya Topçu Bölüğü Komutanı Albay George Johnstons’dan ve emrindeki şakacı bir topçu subayının şakalarından ( İngilizce Jolly-up – şaka yapmak–deyimi ) almıştır. Çanakkale muharebe alanları dâhilinde gezi güzergâhına yakınlığı itibariyle günümüze ulaşmış en belirgin siperlerin yer aldığı Kırmızı Sırt üzerinde, söz konusu Anzak siperlerinin hemen karşısında bulunur. Johnston’s Jolly Mezarlığı’nda 39’u Avustralyalı, 1’i Yeni Zelandalı ve 141’i kimliği belirsiz olmak üzere, toplam 181 savaş ölüsü gömülüdür.

4th Battalion Parade Ground Mezarlığı

Kırmızısırtı geçip biraz ilerledikten sonra solda patika yol ile mezarlığa ulaşılmaktadır. Mezarlığa bu ismin verilmesinin sebebi; Mayıs ve Haziran aylarında, Avustralya Kraliyet Kuvvetlerinden 4’cü Taburun bu mıntıkada destek kuvveti olarak bulunması ve kayıplarından 34 tanesinin de burada gömülü olmasındandır. Daha sonra 3. ve 22. Batalion Parade Ground mezarlıkları da buraya eklenerek bugünkü halini almıştır. Mütareke’den sonra mezarlık genişletilmiştir. Mezarlıkta 3 İngiliz, 107 Avustralyalı askerin yanı sıra kimliği bilinmeyen 6 asker gömülüdür.

Courtney’s And Steel’s Post Mezarlığı

Mezarlık adını, bölgede savaşan, bu noktada da ileri keşif karakolu bulunan 14. taburun komutanı Yarbay Richard Courtney’den ve bu mevkiinin güneyindeki diğer bir keşif karakolunu komuta eden Binbaşı Steel’den almaktadır. Arıburnu Cephesi’ndeki muharebeler sırasında Merkez Tepe ve yakın çevresinde yer alan Anzak mevzilerinin bazı kritik kesimleri iyice belirtilerek, kuvvetli birer direnek noktası haline getirilmiştir. Bunlardan Merkez Tepe’nin kuzeyinde yer alan direnek noktası; Anzak kolordusundan 14. Tabur Komutanı Yarbay Richard Courtney anısına “Courtney’s Post”, güneyinde yer alan bir diğeri ise Binbaşı Thomas Steel anısına “Steel’s Post” olarak adlandırılmışlardır. Sonradan yapılan mezarlık da söz konusu direnek noktalarının adıyla anılmıştır.Mezarlıkta; 4’ü İngiliz, 60’ı Avustralyalı, 1’i Yeni Zelandalı ve 160’ı kimliği belirsiz olmak üzere, toplam 225 asker gömülüdür